AJLOUN, AIN JANNA ve ANJARA’YA
EKO-PLAN
Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
Bu yıl başından bu yana, hemen her ay 5-6 gün, % 90’i çöller ve bozkırlarla kaplı Ürdün’ün Başkenti Amman’da yaşıyorum. Geri kalan günlerim de - üniversitedeki derslerim hariç - Amman’ın 73 km kuzeyinde sanki bir “Vaha” olan Ajloun Kalesi ve çevresindeki üç yerleşimin planlama çalışmaları ile geçiyor.
Bu bölge ünlü antik Jerash kentine de 25 km mesafede..
Yerleşimlerin adları; 8522 nüfuslu Ajloun, 9653 nüfuslu Ain Janna ve 17755 nüfuslu Anjara.
EKO-PLAN
Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
Bu yıl başından bu yana, hemen her ay 5-6 gün, % 90’i çöller ve bozkırlarla kaplı Ürdün’ün Başkenti Amman’da yaşıyorum. Geri kalan günlerim de - üniversitedeki derslerim hariç - Amman’ın 73 km kuzeyinde sanki bir “Vaha” olan Ajloun Kalesi ve çevresindeki üç yerleşimin planlama çalışmaları ile geçiyor.
Bu bölge ünlü antik Jerash kentine de 25 km mesafede..
Yerleşimlerin adları; 8522 nüfuslu Ajloun, 9653 nüfuslu Ain Janna ve 17755 nüfuslu Anjara.
Ajloun Kalesi
Ain Janna
Anjara
Bu çalışmada; yoğun, bunalımlı günler ve gecelerin yanı sıra; Ürdünlü pek çok Mohammed (Mehmet) ile tanışmak, İngilizce bilenler ile daha rahat, bilmeyenler ile tek tük yakalayabildiğim kelimeleri ekleyerek anlaşmaya çalışmak, benzer yemek ve tadları yakalamak da işin keyifli tarafı..Hatta yıllar önce İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de okumuşlar, eşleri ya da akrabaları Türk olanlarla konuşmak, bilgilenmek, hasret gidermek de güzel..
Ajloun Kalesi yani “Quala’at-al-Rabadh”, 1184-85 yıllarında Salah el-Din al Ayyubi (Saladin) yani bizim Selahaddin Eyyubi olarak tanıdığımız komutanın yeğeni Amir Izz al-Din Usama tarafından Haçlılara karşı yörenin savunulması amacıyla inşa edilmiş.
Ajloun Kalesi
Kale, 1200 metre yüksekliğinde ve tüm bölgeye hakim bir konumda..Hatta manzarasının Ortadoğunun en güzel manzarası olduğu, açık havalarda Ölü Deniz (Salt Lake), meşhur ve verimli Ürdün Vadisi, Batı Şeria ve Tiberias Gölünü gördüğü kitaplarda yazılı..
Ancak kaç kere çıktı isem, net bir hava yakalayamadığımdan, ya da sürekli olarak kuzey, kuzey-doğu ve güney yamaçlara yerleşmiş yaygın kentsel, yarı kentsel yerleşimlere baktığımdan olacak, batıdaki Ölü Denizi göremedim doğrusu. Belki de dürbünle bakmak gerekli..
Neyse, zaten size anlatacaklarım daha çok çevredeki vadilere yerleşmiş ve Ajloun, Ain Janna ve Anjara yerleşimler ve planlanması ile ilgili..
Kale’den Ajloun ve Ain Janna
Kale çevresindeki bu yerleşimler, Ürdün’ün en çok yağış alan kesiminde ve ancak % 1 oranında kalmış çam ve meşe ormanlarının içinde hızla büyümekteler. Bizde olduğu gibi plansız ve kontrolsüz gelişme bu yeşil dokuyu tahrip etmekte, ne yazık ki, insanoğlu pek ders almıyor, ülke çölleşmiş pek de umurlarında değil gibi!
En vahimi de yüzlerce yıllık zeytinliklerin ya terk edilmesi, ya da yapılaşmaya açılması. 25 yıl gibi kısa bir sürede, Ajloun’da % 86, Anjara’da % 135 ve Ain Janna’da ise % 107 gibi korkutucu nüfus artışları yaşanmış.. Çünkü yazın burası gerçek bir vaha, ya da yayla denilebilir. En çok yağış alan kesimlerden biri..
Hatta Ortadoğu ülkelerinden - daha da sıcak olan yerler var tabii- buraya gelip ev edinenler, kiralayanlar da varmış..
Ormanlarımızın kıymetini bilmeliyiz, iklimimiz değişmesin diye elimizden geleni yapmalıyız,
“Anadolu çöl olmasın” sloganlarının anlamını insan buralarda daha iyi anlıyor. Hele Queen Alia havaalanına gündüz inerken, aşağıdaki manzara ürkütücü, kent güzel ama güney ve doğusundaki çöl ve çölden esen sıcak, kumlu fırtınalar zaman zaman hayatı etkileyecek düzeyde..
Ürdün’ün en geri kalmış kesimlerinden biri planladığımız yerleşimler. Osmanlı döneminde Ajloun önemli bir yerleşim imiş. Merkezdeki Ayyubi Camisi, geleneksel çarşı kesimi ve çevresindeki tek tük de olsa günümüze kadar ulaşabilmiş yapılar buranın önemli bir yerleşim olduğunun göstergesi..
Ajloun Vegetable Market
Anjara’da Mimar Siba Tawalbeh ile arazi çalışması
Ne yazık ki bunların da bir çoğu terk edilmiş ve yıkıntı halinde. Çarşı kesimleri bizim güney-doğu bölgesindeki geleneksel çarşı kesimlerini andırmıyor değil.. Ama tavukların sokaklarda kesildiği, çöplerin gelişigüzel atıldığı, sağlıksız bir ortam var..
Bana ilginç gelen her iki yerleşimde de aktif durumda olan kiliseler.. Ajloun’daki St. Gorgious, Dair Al Latin kiliseleri ile, Anjara’daki Latin, Roman, American kiliseleri görülmeye değer, aktif olarak da azınlıkların kullandıkları dini mekanlar. Ürdün’de farklı dinlere serbesti bulunduğunu görmek de şaşırtıcı, hatta Amman’ın en zenginlerini Hıristiyan Araplar oluşturuyormuş, heybetli kiliseler ile camileri yan yana görmek mümkün..
Her üç yerleşimin de temel özellikleri Wadi Al-Tawaheen adlı tarihi su değirmenleri ile ünlü vadiye ve kaleye yönelik 800 - 1000 metre yüksekliğindeki yamaçlara yerleşmeleri. Hemen her noktadan kale ve vadi manzarasının görülebilmesi.. Kuzey ve batıdan gelen serin, zaman zaman yağışlı rüzgarlara açık olması ve zeytin dahil her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği verimli topraklar ile maki-çam ormanları ile çevrili olması...
Bu doğal güzelliklerin içinde özellikle kent merkezleri plansız, bakımsız ve düzensiz görünümlü, trafik kargaşası ve gürültü, görüntü ve çevresel kirlilikleri ile iç içe.. Ana yollara doğrudan açılan küçük sanayi, depolar, araç tamir ve bakım atölyeleri ülkemizde son yıllarda kurulmasına hız verilen küçük sanayi sitelerinin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Planımız “Kontrollü Kentsel Gelişim” ve “Turizm Ana Planı” olduğu için doğa turizmi (eko turizm) üzerinde ağırlıklı olarak duruyoruz. Doğa turizmi ve kültür turizmi gelecekte öne çıkacak, ancak tabii öncelikle yerleşmelerin altyapılarını iyileştirmek, yayalaştırmak, çeşitli doğa ve kültür onarım projelerini uygulamak gerekli..Yapacakları çok şey var diyebiliriz!
Kentlerin gelişimini verimli vadilerden serin ve ormansız yamaçlara çekerek, “teras evler” gelişimi öngördük, hem de daha manzaralı ve havadar yerleşimler olarak..
Bay Mohammed’in avlusu
“Sürdürülebilir gelişim”, “sürdürülebilir kalkınma” ve “sürdürülebilir koruma” ilkeleri Ürdün için bir lüks değil “hayati” bir önem taşımaktadır, günümüzde ve yakın gelecekte ülkemiz için de taşıyacaktır..
Hepinize korunmuş bir çevrede mutlu bir temmuz ayı geçirmenizi dilerim..
Ain Janna
Anjara
Bu çalışmada; yoğun, bunalımlı günler ve gecelerin yanı sıra; Ürdünlü pek çok Mohammed (Mehmet) ile tanışmak, İngilizce bilenler ile daha rahat, bilmeyenler ile tek tük yakalayabildiğim kelimeleri ekleyerek anlaşmaya çalışmak, benzer yemek ve tadları yakalamak da işin keyifli tarafı..Hatta yıllar önce İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de okumuşlar, eşleri ya da akrabaları Türk olanlarla konuşmak, bilgilenmek, hasret gidermek de güzel..
Ajloun Kalesi yani “Quala’at-al-Rabadh”, 1184-85 yıllarında Salah el-Din al Ayyubi (Saladin) yani bizim Selahaddin Eyyubi olarak tanıdığımız komutanın yeğeni Amir Izz al-Din Usama tarafından Haçlılara karşı yörenin savunulması amacıyla inşa edilmiş.
Ajloun Kalesi
Kale, 1200 metre yüksekliğinde ve tüm bölgeye hakim bir konumda..Hatta manzarasının Ortadoğunun en güzel manzarası olduğu, açık havalarda Ölü Deniz (Salt Lake), meşhur ve verimli Ürdün Vadisi, Batı Şeria ve Tiberias Gölünü gördüğü kitaplarda yazılı..
Ancak kaç kere çıktı isem, net bir hava yakalayamadığımdan, ya da sürekli olarak kuzey, kuzey-doğu ve güney yamaçlara yerleşmiş yaygın kentsel, yarı kentsel yerleşimlere baktığımdan olacak, batıdaki Ölü Denizi göremedim doğrusu. Belki de dürbünle bakmak gerekli..
Neyse, zaten size anlatacaklarım daha çok çevredeki vadilere yerleşmiş ve Ajloun, Ain Janna ve Anjara yerleşimler ve planlanması ile ilgili..
Kale’den Ajloun ve Ain Janna
Kale çevresindeki bu yerleşimler, Ürdün’ün en çok yağış alan kesiminde ve ancak % 1 oranında kalmış çam ve meşe ormanlarının içinde hızla büyümekteler. Bizde olduğu gibi plansız ve kontrolsüz gelişme bu yeşil dokuyu tahrip etmekte, ne yazık ki, insanoğlu pek ders almıyor, ülke çölleşmiş pek de umurlarında değil gibi!
En vahimi de yüzlerce yıllık zeytinliklerin ya terk edilmesi, ya da yapılaşmaya açılması. 25 yıl gibi kısa bir sürede, Ajloun’da % 86, Anjara’da % 135 ve Ain Janna’da ise % 107 gibi korkutucu nüfus artışları yaşanmış.. Çünkü yazın burası gerçek bir vaha, ya da yayla denilebilir. En çok yağış alan kesimlerden biri..
Hatta Ortadoğu ülkelerinden - daha da sıcak olan yerler var tabii- buraya gelip ev edinenler, kiralayanlar da varmış..
Ormanlarımızın kıymetini bilmeliyiz, iklimimiz değişmesin diye elimizden geleni yapmalıyız,
“Anadolu çöl olmasın” sloganlarının anlamını insan buralarda daha iyi anlıyor. Hele Queen Alia havaalanına gündüz inerken, aşağıdaki manzara ürkütücü, kent güzel ama güney ve doğusundaki çöl ve çölden esen sıcak, kumlu fırtınalar zaman zaman hayatı etkileyecek düzeyde..
Ürdün’ün en geri kalmış kesimlerinden biri planladığımız yerleşimler. Osmanlı döneminde Ajloun önemli bir yerleşim imiş. Merkezdeki Ayyubi Camisi, geleneksel çarşı kesimi ve çevresindeki tek tük de olsa günümüze kadar ulaşabilmiş yapılar buranın önemli bir yerleşim olduğunun göstergesi..
Ajloun Vegetable Market
Anjara’da Mimar Siba Tawalbeh ile arazi çalışması
Ne yazık ki bunların da bir çoğu terk edilmiş ve yıkıntı halinde. Çarşı kesimleri bizim güney-doğu bölgesindeki geleneksel çarşı kesimlerini andırmıyor değil.. Ama tavukların sokaklarda kesildiği, çöplerin gelişigüzel atıldığı, sağlıksız bir ortam var..
Bana ilginç gelen her iki yerleşimde de aktif durumda olan kiliseler.. Ajloun’daki St. Gorgious, Dair Al Latin kiliseleri ile, Anjara’daki Latin, Roman, American kiliseleri görülmeye değer, aktif olarak da azınlıkların kullandıkları dini mekanlar. Ürdün’de farklı dinlere serbesti bulunduğunu görmek de şaşırtıcı, hatta Amman’ın en zenginlerini Hıristiyan Araplar oluşturuyormuş, heybetli kiliseler ile camileri yan yana görmek mümkün..
Her üç yerleşimin de temel özellikleri Wadi Al-Tawaheen adlı tarihi su değirmenleri ile ünlü vadiye ve kaleye yönelik 800 - 1000 metre yüksekliğindeki yamaçlara yerleşmeleri. Hemen her noktadan kale ve vadi manzarasının görülebilmesi.. Kuzey ve batıdan gelen serin, zaman zaman yağışlı rüzgarlara açık olması ve zeytin dahil her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği verimli topraklar ile maki-çam ormanları ile çevrili olması...
Bu doğal güzelliklerin içinde özellikle kent merkezleri plansız, bakımsız ve düzensiz görünümlü, trafik kargaşası ve gürültü, görüntü ve çevresel kirlilikleri ile iç içe.. Ana yollara doğrudan açılan küçük sanayi, depolar, araç tamir ve bakım atölyeleri ülkemizde son yıllarda kurulmasına hız verilen küçük sanayi sitelerinin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Planımız “Kontrollü Kentsel Gelişim” ve “Turizm Ana Planı” olduğu için doğa turizmi (eko turizm) üzerinde ağırlıklı olarak duruyoruz. Doğa turizmi ve kültür turizmi gelecekte öne çıkacak, ancak tabii öncelikle yerleşmelerin altyapılarını iyileştirmek, yayalaştırmak, çeşitli doğa ve kültür onarım projelerini uygulamak gerekli..Yapacakları çok şey var diyebiliriz!
Kentlerin gelişimini verimli vadilerden serin ve ormansız yamaçlara çekerek, “teras evler” gelişimi öngördük, hem de daha manzaralı ve havadar yerleşimler olarak..
Bay Mohammed’in avlusu
“Sürdürülebilir gelişim”, “sürdürülebilir kalkınma” ve “sürdürülebilir koruma” ilkeleri Ürdün için bir lüks değil “hayati” bir önem taşımaktadır, günümüzde ve yakın gelecekte ülkemiz için de taşıyacaktır..
Hepinize korunmuş bir çevrede mutlu bir temmuz ayı geçirmenizi dilerim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder