Bu Blogda Ara

10 Kasım 2009 Salı

KENTSEL MİRAS, MEKÂN KALİTESİ ve KENTSEL TASARIM KOMİSYONU İÇİN HAZIRLANAN RAPOR

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI / KENTLEŞME ŞURASI 2009
KENTSEL MİRAS, MEKÂN KALİTESİ ve KENTSEL TASARIM KOMİSYONU İÇİN HAZIRLANAN RAPOR

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Mühendislik Mimarlık Fakültesi - Mimarlık Bölümü Başkanı

I.KENTSEL TASARIMIN PLANLAMA VE UYGULAMADA ETKİN OLARAK YER ALMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
Kentsel tasarım; ülkemizde niteliği, kapsamı, disiplinler arası konumu henüz yasal olarak da tam belirlenmemiş bir kavramdır. Ancak, giderek yerel yönetimlerin çeşitli kentsel sorunların çözümünde kullandıkları bir araç olmaya başlamıştır.
1. Bu hali ile kentsel tasarım ve uygulamaları kentin her yöresine eğilen, her sorunu içeren, tasarımsal bir süreçten yoksun olarak, genellikle birbirinde kopuk ve habersiz olarak yapılan uygulamalardır. Kentsel ölçekte yaşamsal sorunların etkin olarak çözümü için bir “Eylem Planlaması” yöntemi olarak görülmektedir. Bütüncül ve makro kararların yönlendirdiği bir büyük programın parçası olarak etaplar halinde geliştirilmesi gereklidir.
2. Metropoliten kent ölçeğinde büyükşehir belediyeleri, kent ölçeğinde ise belediyelerin teknik ve parasal olarak güçlenmeleri ve politikadan olabildiğince arındırılmaları gereklidir. Bu nedenle genel bütçeden alınan payların arttırılması, kentsel rantları denetleyici ve onlardan pay alıcı bir sistem geliştirilmelidir.
3. Yatayda alınan “Düzenleme ortaklık Payı” nın arttırılması, dikeyde planlar ile getirilen rantlardan pay alabilecek bir yasal düzenleme getirilmelidir. Makro planların yapılması tek bir otorite eliyle olmalı ve gelecekteki kentsel gelişmeden etkilenecek tüm ilçe, belde, köyleri içermelidir.
4. “Kentsel Bölge/Alt bölge Planları” tüm kamu kurum/kuruluşlar ile yerel aktörlerin katılımı ile hazırlanmalıdır. Nazım Planlar “Yapısal Plan” niteliğinde hazırlanmalı ve sürekli değişikliklerle niteliğini yitirmesi engellenmelidir.
5. Yerel yönetimlerin “KENT POLİTİKALARI” nı geliştirerek bunları sürekli olarak izlemeleri gereklidir.

I.2. GELECEKTE YAŞANABİLİR YAŞAM ÇEVRELERİ TASARIMI İÇİN : KENTSEL TASARIM
Kentsel tasarım, güncel ve ivedi sorunların çözümü için önemli bir araçtır. “Kentsel Tasarım”; temelde “Yaşanabilir/güvenli/sağlıklı kentleri “ hedef almalıdır. Kentsel tasarım eylemi aslında planlama kararlarının uygulamaya geçirilmesidir.Yerel yönetimlerde parasal ve teknik olarak güçlü, yetkili ve geniş açılım içinde konuları ele alabilen birimlere gereksinim vardır. Bunlar “KENTSEL TASARIM” müdürlükleri olabilir.
2. Bu birimler, Makro Planların önderliğinde değişik kentsel sektörlerde (ulaşım, çevre, kültürel çevre, çalışma/barınma vb) farklı ve entegre tasarımlar üretmelidirler.
3. Bu birimlerin teknik ve parasal olarak özerk olmaları, doğrudan başkanlık makamına bağlı olmaları gereklidir.
4. Kentsel tasarımın disiplinler arası niteliği göz önünde bulundurularak bu birimlerde farklı disiplinler görev almalıdır.
5. Planlama sürecinin her aşamasında kentsel tasarımın gerekliliğinden söz edilmelidir. Planlar “KENTSEL TASARIM ÖZEL PROJE ALANLARI” nı da içerecek şekilde “Eylem Planları” seklinde hazırlanmalıdır.
7. “1/1000 ölçekli çerçeve plan” doğrultusunda alt ölçeklerde (1/500…1/1) kentsel tasarım, peyzaj, kent mobilyası ve altyapı (vd) projeleri hazırlanmalıdır. Tasarımın uygulanmasında uygulamadan etkilenenlerin tasarıma ve uygulamaya katılımı sağlanmalıdır.
9. Yerel yönetimlerin özgün niteliği olan alanlarda, kent kimliğini ve kentlilik bilincini oluşturacak ve diğer projelere ivme kazandıracak uygulamalara öncülük etmeleri gereklidir.
10. Merkezi Yönetimlerin, yerel yönetimlere parasal ve teknik destek ve uluslararası kredi olanaklarının sağlanması önem taşımaktadır.
11. Önemli noktalarda merkezi yönetim yerel birimler oluşturarak teknik ve parasal destekte bulunabilir.

II. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
Türkiye, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan zengin uygarlıkların yaşadığı bir ülke olarak insanlığın kültürel mirasının korunması konusunda evrensel sorumlulukları yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’de günümüze kadar sürdürülen tarihsel ve kültürel çevre koruma politikalarının başarılı olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle 1950 sonrası yaşanan kırsal alandan kentlere yaşanan göç ve hızlı kentleşme, 1980 sonrası ikinci konut ve turizm amaçlı kıyı yağması ile 1990 sonrası Doğu ve Güney - Doğu Anadolu Bölgesinden güvenlik ve ekonomik nedenlerle göç olgusu, kentlerin yüzlerce yılda oluşmuş tarihsel çevrelerini yok etmiş ve dengelerini alt üst etmiştir. Kentlerin önce varoşlarında başlayan yasal olmayan yapılaşma (gecekondu), giderek imar aflarıyla kentleri bir kanser gibi sarmış ve günümüzdeki başlıca kentsel sorunlardan biri haline gelmiştir.

II.1. Arkeolojik Sit Alanlarındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Arkeolojik sit alanlarında sınırlar belirsizdir ve sürekli değişkenlik göstermektedir, Koruma kurulu kararlarıyla I., II. ve III. Derece Arkeolojik sit alanları arasında kaydırmalar ve değiştirmeler yapılmakta, bu da kişiler arasında bu kararların değişebilir olduğu düşüncesini getirmektedir. Bu nedenle, bilimsel çalışmalara dayalı sınır saptamalarının bir kez yapılması, yeni bilgi ve belgelere, buluntulara dayalı olmadan bu sınırlarda değişiklik yapılmaması gereklidir,
Arkeolojik sit alanlarının bazılarında çevre denetimi tam değildir, girişler kontrol altına alınmamıştır ve tam bir başıbozukluk hakimdir, bu durum da kaçak kazıları ve eski eser hırsızlıklarına yol açmaktadır. Arkeolojik sit alanlarının ve ören yerlerinin, höyük ve tümülüslerin çevre denetiminin sağlanması, çit ile çevrilmesi ve önemli olanlarına bekçi denetimi getirilmesi gereklidir.
Arkeolojik alanların korunmasına yönelik planlama çalışmaları ya yetersizdir, ya da hiç yoktur. Bergama, Perge, Pamukkale, Efes, Patara vb antik kentlerin korunmasına yönelik koruma amaçlı planlama çalışmaları ancak son yıllarda gündeme gelebilmiştir. Bu planlama çalışmalarının bir an önce tamamlanması, politik ve kurumlar arası çekişmelerin bir tarafa bırakılarak bilimsel çalışmalarla planlama ve projelendirmelerin yapılması gerekmektedir. Ülke genelinde önceliklerin saptanması ve buna göre planlama ve yatırımların yönlendirilmesi gerekmektedir.
Yerel yönetimlere bırakılmış kontrol ve koruma mekanizmaları parasal ve teknik olanaksızlıklar nedeniyle yetersizdir, Kültür Bakanlığı yeterli denetimi yapamamakta ve yeterli desteği sağlayamamaktadır. Merkezden tüm alanların denetimi, bakımı ve onarımı olanaksızdır. Bu nedenle, önemli alanlarda yerel bürolar oluşturulması, teknik ve parasal olanaklarla donatılacak bu büroların etkin planlama, projelendirme ve uygulama yapmasının sağlanması gereklidir.
Arkeolojik alanlara ve ören yerlerine giriş düzenlemeleri, tur güzergahı düzenlemeleri, dinlenme ve servis noktaları düzenlemeleri genellikle çok yetersiz, ilkel ve bilimsellikten uzaktır. Turizme açılan birçok ören yerinde bu yetersizlikler gözlenmektedir. Bu nedenle, öncelikle tip projelerle (wc, giriş yeri, dinlenme noktası, hediyelik eşya satış üniteleri vb), daha sonra da yöreye özgü mimari tasarımlarla uygulamaya girecek tasarımlar elde edilmelidir. Bu tasarımlar için yarışmalar yolu ile proje elde edilmesi de önemli sonuçlar verebilecektir.
Kaçak kazıların önlenmesi, yurt dışına kaçırılan eski eserlerin geri getirilmesi, kazıların denetimi ve bulunan eserlerin sergilenmesi her biri başlı başına zorlu ve uğraş gerektiren konulardır. Var olan müzelerin geliştirilmesi, antik kentlerin açık hava müzeleri olarak sergilenmesine yönelik çalışmalar Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ortaklaşa çalışmalarını gerektiren konulardır. Bu çalışmanın kısıtlı süresi içinde bu ve benzeri konulara daha fazla değinilememiştir.

II.2. Kentsel Sit Alanlarındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Arkeolojik sit alanlarında gözlenen, sınır değişmeleri, tescile alınma/tescilden düşme, plansızlık, denetimsizlik vb sorunlara kentsel sit alanlarında da rastlanmaktadır.
Bütün bunların yanı sıra; ülkemizdeki hızlı nüfus artışı ve kentleşme, kırdan kente göç olgusu, kentlerin plansız büyümesi, arsa spekülasyonu kentin korunması gerekli konut dokusu üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkiler yapmaktadır. Kent merkezlerinde yer alan tarihsel kent merkezleri ve geleneksel kent dokuları, kentin hızlı büyümesi, yoğunluk artışı ve çok katlı olarak yıkılıp yapılaşmalardan etkilenmekte, geleneksel kent dokuları tüm çabalara ve yasal sınırlamalara rağmen yer yer yok olmaktadır.
Kentsel ölçekte (doku ölçeğinde) koruma olgusunun ülkemizde gecikerek ele alınması, İstanbul, Bursa, Edirne, İzmir, Kayseri gibi pek çok kentimizin pitoresk görünümlerini kaybetmesine neden olmuştur. Gecikerek de olsa 1980’lerden sonra korumaya yönelik planlama ve projelendirme çalışmaları yaygınlaşmıştır. Yetkilerin yerel yönetimlere verilmesi sonrasında ise bir çok yerel yönetim kendi kentlerine sahip çıkmaya başlamış, koruma amaçlı planlama çalışmalarına girişmişlerdir.
Bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek olası değildir. Ancak, turizmin de etkisi ile belirli bir tarihi çevre bilincini oluştuğu söylenebilir. Kültür Bakanlığı’nın 1990’ların başından itibaren koruma amaçlı planlama çalışmalarını ihale yöntemi ile başlatması ne kadar gecikmiş olunduğunun bir göstergesidir. Önemli olan Koruma planı yapmak değil onun uygulanmasına yönelik bir takım organizasyonel ve parasal önlemleri almak ve uygulamaktır.
Kültür Bakanlığı’nın sürekli değişken politik kararlara sürekli bağımlı bu günkü yapısı ile bunun olabileceğini düşünmek pek olası değildir. Ne yazık ki, Koruma Kurul üyelerini görevden alarak, başka yerlere sürerek ya da sürekli olarak yerlerine “Bilimsel Koruma” konusunda bilgisiz ve uzmanlaşmamış kişileri atayarak oluşturulmakta olan bir “KAOS” ortamında, yakıp yıkmak isteyenleri, spekülatörleri koruyan kararların yaygınlaştığı gözlenmektedir.
“Sürdürülebilir Koruma Politikaları” olarak nitelendirebilecek aşağıdaki önerilerimi görüşünüze sunuyorum:

1. Tarihsel çevreler, geleneksel konut dokuları, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı doğrultusunda sadece kültürel varlıklarımız olarak değil, birer konut stoğu olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, sadece koruma değil, sağlıklaştırma ve yenilemeyi de içeren planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.
2. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın günümüzdeki, bürokratik, ağır işleyen, teknik olarak zayıf niteliği iyileştirilmelidir. Politikalara (Bakan’a, Müsteşar’a ya da Genel Müdür’e) göre günden güne değişen politikalar yerine uzun vadeli, ülke kaynaklarını ve önceliklerine göre saptanan politikalar oluşturulup uygulamaya konmalıdır. Kültür Bakanlığı’nın yerel birimleri olan Koruma Kurulları ve Büro Müdürlükleri günümüzdeki edilgen, hantal, sorunları çözemeyen, korumayı geciktiren yapılarından kurtarılarak, etkin, teknik ve parasal donanımlı, aktif mekanizmalar haline getirilmelidir.
3. Koruma konusunda yasalardaki ve örgütsel yapıdaki çok başlılık mutlaka önlenmelidir. Yetki ve sorumluluk dağılımı yeniden gözden geçirilerek tek bir “Kent ve Çevre Koruma Yasası” oluşturulmalıdır.
4. Yerel Yönetimlere (Belediyeler) teknik ve parasal destek arttırılarak ve yaptıkları hizmetler denetlenerek yerinde koruma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır. KUDEB’ler bir an önce oluşturulmalı ve uygulamaları denetlemelidir.
5. Kültürel Mirasın (kentsel sit alanlarında) korunmasına yönelik en büyük tehdit 5366 Sayılı, “Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun” ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Bu yasa ile sit alanlarında yenileme ve dönüşüm projelerinin uygulanmasından vazgeçilmeli ve yasa yeniden ele alınarak “Koruma Amaçlı” olarak düzenlenmelidir.
6. 5366 Sayılı Kanun 1. Madde, 1. Fıkrası'na göre, Kanun, "KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KURULLARINCA SİT ALANI OLARAK TESCİL VE İLAN EDİLEN BÖLGELER İLE BU BÖLGELERE AİT KORUMA ALANLARI'nda uygulanacaktı r.
7. 5366 Sayılı Kanun 2. Madde, 4. Fıkrası uyarınca Kanun, "KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KURULUNCA KARARA BAĞLANMASINI MÜTEAKİP" uygulamaya konacaktır.
8. 5366 Sayılı Kanun 3. Madde, 7. Fıkrası'na göre; "Yenileme Projeleri", 2863 SAYILI KANUN UYARINCA KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA BÖLGE KURULU TARAFINDAN ONAYLANIR.
9. 5366 Sayılı Kanun 7. Maddesi'ne göre; ULUSLAR ARASI HUKUKTAN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER SAKLI KALACAKTIR.
10. 5366 Sayılı Kanun'un yukarıda sıralanan Maddelerinden anlaşılmaktadır ki; 5366 Sayılı Kanun, 2863 Sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda "Sit Alanı ve Koruma Alanı" olarak belirlenmiş kentsel alanlarda uygulanacaktı r. 5366 Sayılı Kanun 2863 Sayılı Kanun'un uygulamasını KALDIRMAMAKTA ve İSTİSNA GETİRMEMEKTEDİR.
11. Yörede yaşayan halkı tarihsel çevre konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, onların koruma konusuna olumlu katkı ve katılımlarının sağlanması en önemli uygulama aracı olarak görülmektedir. Çocuk yaştan başlayarak ülkedeki kültür çeşitliliğinin ve kültür varlıklarının öğretilmesi, tanıtılması ve sevdirilmesi büyük önem taşımaktadır.
12. Sonuç olarak; ülkemizde binlerce yılda oluşmuş tarihsel ve kültürel varlıkların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda on yıllardır süregelen ihmal ve yağmanın sonucunda gelinen nokta bu varlıkları tümüyle olmasa bile büyük kısmını kaybetme noktasıdır. Buna önlem alması gerekli yerel ve merkezi yönetimin bugün bu konularda yetersizlikleri gözlenmektedir. Her aydına düşen çaba da kültürel ve tarihsel değerlerin korunması çabalarında aktif yer almaktır kanısındayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder