Bu Blogda Ara

1 Aralık 2010 Çarşamba

OSMANLI KENTİNDE MERKEZ OLUŞUMU / DEĞİŞİMİ : ANKARA, KONYA, ANTALYA ÖRNEKLERİ







“OSMANLI KENTİNDE MERKEZ OLUŞUMU / DEĞİŞİMİ”
ANKARA, KONYA,  ANTALYA ÖRNEKLERİ

Prof. Dr. Mehmet TUNÇER


I. KONU, AMAÇ, YÖNTEM

Bu çalışmanın ilk hazırlıkları; Gazi Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından “Osmanlı İmparatorluğu” nun 700. Kuruluş Yılı kutlamaları içerisinde 14 -15 Aralık tarihlerinde düzenlenen “OSMANLI KENTLERİ/KENTLERDE OSMANLI” başlıklı PANEL’ de sunulmak üzere hazırlanmıştır.

Bu sunuşta farklı dönemlerde yazar tarafından yapılmış olan çeşitli bilimsel çalışmalar ile koruma planlaması çalışmalarında elde edilen bilgilerin yorum ve sonuçları sunulmuştu.
Daha sonraları böyle bir karşılaştırmalı çalışmanın yararlı olacağı düşüncesi ile çalışma yeniden ele alınıp geliştirildi.

Yararlanılan  çalışmalar :

1.    Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Planlama Çalışmaları, Ankara Kaleiçi Koruma Amaçlı Planlama Çalışmaları,
2.    O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü ile, Şehir Planlama Bölümü Ortak Yüksek Lisans Programı için hazırlanan “A Research Within A Historical Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) Its Transformation and Relations With The City Center Of Ankara” (1985) başlıklı Yüksek Lisans Tezi,
3.    “Konya Tarihi Kent Merkezi” ve ”Piri Mehmed Paşa Külliyesi Çevresi”  Koruma Amaçlı Planlama Çalışmaları,
4.    2015 yılına yönelik “Antalya Nazım Planı” çalışmaları (1/25 000 ve 1/5000) ile tarihi kent merkezi içerisinde, “Haşim İşçan ve Balbey Mahalleleri” ile ilgili yapmış olduğumuz koruma amaçlı planlama çalışmalarıdır.

Ayrıca; Osmanlı Dönemi’ nde kent merkezlerinin, sosyal, ekonomik ve mekansal gelişim sürecinin çözümlenmesine yönelik çok farklı yazarların araştırmaları değerlendirilmiş, seçilen örnek kentlere yönelik daha ayrıntılı araştırmalar yapılmıştır.

Amaç; Anadolu’da Osmanlı Devleti’nin barış ve egemenliğinin tam olarak sağlanmaya başladığı 14. ve 15. yüzyıllardan, çöküş sürecinin tamamlandığı 20. yüzyıl başlarına kadar, kent merkezlerinin gelişim sürecinin, seçilen örnekler  çerçevesinde irdelemek,  başka kentler için yapılacak çalışmalara ışık tutabilecek sonuçlara varmaktır.

Örnek olarak seçilen kentlerden birincisi;  Akdeniz Bölgesi’nde yer alan ve yüzyıllar boyu önemli bir ticari liman kenti olan ANTALYA’dır. Antalya kent merkezinin gelişimi, liman ve kale içeren Osmanlı Dönemi Kentleri için örnek olarak gösterilebilir. Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, ticaret merkezi / çarşı için, özellikle güvenlik bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin varlığı önem taşımıştır. Antalya, Alanya, Sinop, Silivri, Gelibolu, Giresun değişik bakımlardan buna örnektir.

Seçilen kentlerden ikincisi; Orta Anadolu’da yer alan ve birçoğu yok olmasına karşın gene de zengin Selçuklu ve Osmanlı Dönemi  sosyo-kültürel ve ticari yapı birikimi ile dikkat çeken KONYA’dır.  Selçuklu Devletine başkentlik yapmış Kayseri, Sivas Kentleri ile Osmanlı Payitahtlarından İstanbul, Edirne ve Bursa bu sosyo-kültürel ve mekansal zenginliğe örnek olarak verilebilir.

Üçüncü kent; Cumhuriyet Başkent ’i ANKARA’ dır.  Ankara (Angora); Anadolu’da kale-içindeki yaşamın,  nüfus ve ticari eylemlerin artmasına koşut olarak sur dışına çıktığı küçük/orta ölçekli bir kentlere güzel ve diğer kentlere kıyasla daha iyi bilinen bir kenttir. Afyon, Tokat, Kastamonu, Amasya vb benzer kentler için örnek olarak alınabilir. Atpazarı, Samanpazarı, Koyunpazarı gelişimlerinin sur dışında, önce Ahi   daha sonra da Lonca gelenekleri doğrultusunda, hanlar ve bedesten ile desteklenerek kent merkezi oluşumuna Anadolu’da pek çok kent ve kasabada  rastlanmaktadır.

Araştırma ve çözümleme yöntemi aşağıda özetlenmiştir;
1.    Osmanlı Dönemi kentlerinde yüzyıllar boyu merkezi tanımlayan ve şekillendiren merkezi işlevler ile başlıca merkez yapıları ele alınmıştır.
2.    Kentler arası ticari eylemlerin Anadolu’da yüzyıllar boyu gelişim ve değişimi ile ortaya çıkan etkileşim irdelenmiştir.
3.    Seçilen kentlerin sosyal, ekonomik ve nüfus gelişimleri ile, bu gelişimlerin kentlerin gelişme yönlerine olan etkileri ele alınmış.
4.    Bu kentsel gelişmelerin (büyüme/küçülme/sıçrama vb) merkez üzerindeki olası etkileri ve gelişme yönleri irdelenmiştir.
5.    Üzerinde detaylı çalışma yapılan örneklerin, ticaret merkezlerinde yer alan başlıca ticari yapılar (bedesten, hanlar ve arastalar) yapılış tarihleri, çevre ile olan ilişkileri/etkileşimi bakımından incelenmiştir.
6.    Başlıca sosyal, kültürel ve dini yapılar (cami, medrese, hamamlar vb) gene yapılış tarihleri ve çevre ilişkileri bakımından incelenmiştir.
7.    Zanaatkarların oluşturduğu ve geleneksel el sanatları üretim ve satış sokaklarının yer aldığı çarşı kesimlerinin nitelikleri ele alınmıştır.
8.    Kent merkezlerinin yüzyıllar içinde ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ nun genel tanımlarla ele alınan;
a.   Gelişme (14 -15.yy),
b.   Duraklama (15 -17.yy),
c.   Gerileme (17-19.yy) Dönemlerinde,

gelişim süreçleri, nedenleri, yönleri ve 20. yüzyıl başına kadar ulaştıkları mekanlar incelenmeye çalışılmıştır.

Çalışmanın karşı karşıya olduğu güçlükler/kısıtlar;

1.    Osmanlı Dönemi kent merkezlerini bütüncül ele alan çalışmalar yok denecek kadar yetersizdir.
2.    Böyle bir çalışmada, kent mekansal yapısının çözümlenmesinde mimari yapısal özelliklerden, sosyal ve kültürel yapının mekana yansımasına kadar giden bir süreç izlenmesi gerekmektedir.
3.    Kent tarihinin incelenmesinde; Şer’iye Sicilleri’nden (Kadı kayıtları), Salnamelere (İl Yıllıkları) ve seyahatnamelere kadar; gravür, resim ve anılardan, eski plan, proje ve kadastral / halihazır haritalara, hava fotoğraflarına  kadar giden bir dizi araştırma gerekmektedir. Bu araştırmaların sosyal, ekonomik, kültürel, mimari ve arkeolojik çalışmalar, siyasi tarih vb gibi geniş kapsamlı araştırmalar ile karşılaştırmalı olarak, kapsamlı bir şekilde hazırlanması ve yorumlanması gerekmektedir. Kent merkezlerine yönelik bu tür çalışmaların da yetersizliği ortadadır.
4.    Bu PANEL bildirisi için seçilen kentler genelleme yapmaya yeterli sayıda değildir. Ancak bazı başka çalışmalar için başlangıç oluşturacağı umudunu taşımaktadır.,
5.    Osmanlı Dönemi kent merkezlerinin gelişim sürecini incelemek için seçilecek bilimsel metodolojinin tartışmalara açık olması ve geliştirilme gerekliliği de açıktır.
6.    Kentlerin ve kent merkezlerinin yüzyıllara bağlı olarak “Restitüsyonu” (ya da yeniden yaratılması -reconstruction-) uzun uğraşlar gerektiren ve hiçbir zaman tam olarak yapılamayacak, ancak kentteki tüm aktörlere çok değerli veri tabanı olabilecek bir çalışmalar bütünüdür.
7.    PANEL’in dar zaman çerçevesi içerisine sığma zorluğu da ayrı bir önemli kısıt olarak  görülebilir. Ancak, bu geliştirilebilecek çalışmalar için bir başlangıç sayılmalıdır.

II. MERKEZİN İŞLEV VE  NİTELİKLERİ

Bir şehrin mekansal yapısı, şehirsel mekana bağlı eylemler, bu eylemler arasındaki ilişki ve bunun şehir mekanındaki göreli yer seçimi olarak tanımlanabilir. Bir şehirdeki işlevler ise, şehrin toplumsal yapıdaki yerine bağlı olarak belirlenmektedir.
Şehirlerin belirli bir zaman kesiti içindeki mekansal yapısı, ekonomik yapıya, kültürel yaşantıya ve teknolojik düzeye bağımlı olarak oluşmaktadır.

Bir şehrin ekonomik yapısının, teknolojik düzeyinin, sosyal ve kültürel yaşantısının göstergesi olan en önemli kesimi "Ticaret Merkezi" dir. Osmanlı-Türk şehirlerinde köklü bir ticaret organizasyonu ve ticari yapı geleneği bulunmaktadır. Günümüzde, Konya dahil bir çok şehrimizin geleneksel ticaret merkezleri, bu geleneğin fiziki olarak günümüze kadar ulaşmış kanıtlarıdır. Bu ticaret merkezlerinin günümüzde yeniden düzenlenmesi, eski yapılara yeni kullanımlar verilmesi gerekmektedir.

Kentlerin mekandaki biçimi, kent imgesinin oluşması toplumsal yaşamda etkin olan kurumlar tarafından belirlenmektedir. Örneğin “Din” kurumunun büyük bir ağırlık kazandığı toplumlarda, büyük, ihtişamlı ve zengin görünümüyle “güç” ü simgeleyen
dinsel yapılar göze çarpmakta ve kente damgasını vurmaktadır.

Kentler sadece insanların barınma gereksinimlerini karşılayan yapılardan oluşmazlar. Toplu yaşam sonucu bir dizi ortak kişisel gereksinmeler de doğar. Toplu yaşam sonucu bir dizi ortak-kişisel gereksinimler de doğar. Uygarlık türü, gelişmişlik derecesi, kültür yapısı ya da yönetsel yaptırımın etkisiyle, kentlerde bu gereksinimleri karşılayan , nitel ve nicel düzeyleri zaman ve mekanda farklılaşan bir çok yapılanmamış ve yapılanmış alanlar ve mekanlar oluşur. Kentlerde, toplumsal yaşamın bu yoğunlaşması sonucu oluşan, dinlenme, eğlence, kültür, eğitim, sağlık, ticaret, spor,  yönetim, ulaşım, kamu hizmetleri, altyapı hizmetleri gibi gereksinimleri karşılayan özellikli uzmanlaşmış alan, yapı ve örgütlenmeler donatımları oluştururlar (ÇUBUK, M., vd., 1978, S.31).
Donatımların kültür yapısı ve toplumsal ilişkilere dayalı olarak nasıl farklı nitelikler gösterdiğini, eski yerleşimler incelendiğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Tapınakların, agoraların, forumların, Amfitiyatroların, Hipodromların, Katedrallerin, Camilerin, Kervansarayların, Bedestenlerin damgalarını vurdukları toplumlar incelendiğinde, bu tür donatım yapıları ile içinde yaratıldıkları toplumsal koşullar arasındaki yakın ilişki ortaya çıkmaktadır.  Bu ilişki öyle yakındır ki, o devrin toplumsal koşulları ve kültür yapıları bu eserlerden anlaşılır ve bu yapılar halen yaşadığımız kentlere o devirlerden mesaj iletirler.

III. KENT MERKEZLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

III.1. HELLENİSTİK DÖNEM KENT MERKEZLERİ

Kentsel Merkez oluşumu ilk defa Yunan Kent Devletlerinde görülmektedir. “AGORA” olarak adlandırılan bu yer, Yunan kentinin idari, ticari ve dinsel merkezidir. Kelime anlamı itibariyle “Vatandaşlar Meclisinin Toplandığı Yer” anlamına gelmektedir.
Kentlilerin tek tek değer kazandığı demokratik bir düzen olan Yunan Kent Devletleri’nde ilk ideal kent merkezi “Hellen Agora” sı olmuştur. Kent merkezi daha önce AKROPOL’ dü. Bu merkez sadece dini fonksiyonları yürütüyordu.

Ancak sanayi ve ticaret gelişirken, din de devletten bağımsızlaşmış, bunun sonucunda da, idari yapılar Akropol’ den çıkıp AGORA’da yer almışlardır.

Yunan kentlerinde ortalama 40.000 kişi yaşamasına rağmen, yabancılar, esirler ve dinleri olmayan plebler vatandaş olarak sayılmadığından, demokrasi sadece 10.000 kentli içindir.

Şekil 1. Perge Agorası (Kaynak :   http://www.parkeoloji.com)

Agora’nın temel fonksiyonu, bu on bin kentliyi bir araya getirmek, kent yönetimine katmaktır. Pazar ve alışveriş eylemi de agora içine girmiş, filozoflar düşüncelerini burada açık havada yürütmüşlerdir. Agoralar iklim kuşağının elverişli olması nedeniyle açık mekanlardır. Bütün yolların kesiştiği yer olan AGORA, dinsel merkez AKROPOL ile de bağıntılıdır (EVYAPAN, G., 1971)

III.2. ROMA KENT MERKEZLERİ

Roma Forum’ larının kurucuları İmparatorlardır. Her İmparator kendi adını taşıyan kendisinin gerekli gördüğü işlevleri içeren forumlar yaptırmışlardır.


Kimi İmparator, Forumunu müze ve kütüphaneleri ile bir “KÜLTÜR MERKEZİ” olarak düşünmüş, kimi de alışveriş eylemlerini FORUM dışındaki ek alanlara çıkarmıştır.
Nüfusun hızlı artışına bağlı olarak, yoksul kesimin de artış göstermesi sonucu, forum mekanı yetmemiş ve yöneticilerin halkı “uyutmak” amacıyla kurdukları özel tiyatro ve sirkler bu eylemi üzerlerine almışlardır. Halkın en çok toplandığı yerler, bu “PASİF İLETİŞİM” mekanları olmuş, yoksul çoğunluk bu mekanlarda zalim gösteriler seyrettirilerek eğlendirilmiştir. Böylece, yoksul halk forumdan çekilmiş, FORUM devlet kapısında iş izleyen ve alışveriş eden tabakaya bırakılmıştır.


Devlet şekli artık demokrasi olmadığından birçok kişinin bir araya gelerek birbirlerini tanımalarına hem gerek hem de imkan kalmamıştır.

III.3. ORTAÇAĞ KENT MERKEZLERİ

Bunların bir kısmı Roma kentlerinin üzerine kurulmuştur. Yeni kentler, Hıristiyanlığın kabulü ile Kilise etrafında toplanmış, korunma gereksinmesinden dolayı dini liderin yanında idari lider de ortaya çıkmıştır. Halk başlangıçta toprakta çalışan “SERF” ler iken, daha sonra üretimin artması doğunun tanınması ile bunlardan bir kısmı, gezgin tüccar olacak serflikten kurtulmuşlardır. Bu türden bağımsız kentlilerin yerleştiği kesim duvarlar içine alınarak korunmuş, kentin kurulma ve gelişme nedenine göre Forum da farklı biçimlerde yer almıştır.
Ticaret nedeni ile kurulan kentlerde, ana arter genişletilmiş ve Pazar işlevi bu cadde üzerinde gelişmiştir.


Ortaçağda, merkezi yaratan ana unsurlar, dinsel kuruluş, idari kuruluş ve alışveriş eylemleridir. Bu etkinlikler, ayrı ayrı ya da bir arada bulunabilir. Loncaların düzenlediği dinsel eylemlerin katedralin önünde yapılışı gibi bütün kente hitap eden eylemler ve her semtin sahip olduğu ayrı dinsel kuruluşların etkinlikleri de söz konusudur.

III.4. RÖNESANS DÖNEMİNDE KENT MERKEZLERİ

Rönesans döneminde kent, ekonomik eylemlerin gelişmesi ile şekil değiştirmiştir. Bu dönem kent merkezinde, dinsel kurumların yanı sıra devlet  kurumları da önem taşır. Ulaşım şebekelerinin düz bir çizgi ile birleştirilmesi düşüncesi XVII. ve XVIII. yüzyıllar Barok Roma’sında ortaya çıkmıştır. 


Meydanın yolla doğrudan bağlanması ile, merkez niteliğindeki meydanlar, yeni konulan kapitalist düzendeki kentlerde arsa bölümü ve satışını kolaylaştıran dik blokların ayrılması ile anlatım bulmuştur. Kapitalist düzenli kentlerde, MERKEZ, yer seçimini gelişime en uygun yeri bularak yapmıştır. XIX. Yy.da kentsel nüfusun aşırı artışı, genişlemesi sonucu kontrolden çıkan kentteki merkezde, eskiye oranla tanımın ve işlevlerini değiştirmiştir (EVYAPAN,G, 1971, S. 43-48). İnsanların yaşantılarına, yeni tabakalarına biçimlerine, değer yargılarına ve yönetim biçimlerine uygun olarak merkezler çeşitlilik göstermişlerdir.

IV. OSMANLI-TÜRK KENTLERİ MERKEZ YAPISI VE KONUMU

IV.1. ERKEN DÖNEMLER

Osmanlı toprakları, Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde Türkleşen yerlere yenilerinin eklenmesiyle genişlemişti. Osmanlı Dönemi’nde ise, Anadolu’da Türkleşme daha da güç kazanırken, Türklerin şehirlileşmesi de büyük ölçüde gelişme göstermiştir. Bu dönemde, göçebeler genellikle tarım alanlarına yerleştirilmekle beraber, bu yerleşmelerin bile şehirlerin gelişimine dolaylı şekilde geniş etkileri olmuştur.

Türkler, XIV. yüzyılın ortalarında Rumeli’ ye geçmiş ve özellikle XV. Yüzyılın başlarından itibaren Rumeli’nin önemli bir bölümünü Türkleştirmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunda Türk çarşı düzeni, Anadolu’dan başka Rumeli’nin önemli bir bölümünde de görülmekteydi. 

Anadolu kentlerinde Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde, bu sürecin hakim olduğu kentlerde genellikle üç temel öğenin hakim olduğu görülmektedir.


Bu öğeler ;  “Cami, Pazar ve Hamam” dır.

Caminin temel öğe oluşunda, müslümanların kentleri, dinsel ödevlerle toplumsal ideallerin gerçekleştiği yer olarak saymalarının önemli rolü vardır. Kentin ruhani merkezi olan cami, yerleşme biriminin aynı zamanda siyasal ve dinsel merkezi durumundadır. Caminin yeri, İslam öncesi dönemlerin “Agora” sının ya da “Forum” unun bulunduğu alandır. Onun hemen yanında hanların, hamamların ve pazarın bulunduğu ticaret merkezi yer almaktadır (KUBAN, D., 1986, S.71)




Şekil 2. Bursa Ulucami ve Yakın Çevresi Tarihi Çarşı Kesimi




Türk şehrinde çarşı yeri için kaleye yakın bir alan seçilirdi. Kale sur bedenleri önünde insan / mal yoğunluğunun fazla olduğu kesimde çarşı kurulurdu. Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir. Şehrin gelişip büyümesi ile çarşı kesimleri şehirlerde merkez kesimi olarak gelişmişlerdir. Kale duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı surla çevrili şehirlerde ve surla çevrili olmayan şehirlerde de rastlanmaktadır. Etrafı surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa, ya da kale şehir surunun bir köşesine yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en uygun yerde geliştiği görülür (CEZAR, M., S.24).

 

 Şekil 3. Ankara Tarihi Kent Merkezi / Hanlar Bölgesi 

Liman şehirlerinde çarşının konumlanmasında ve yer seçiminde iskeleye yakınlık büyük ölçüde etkili olmuştur. Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, çarşı için, özellikle güvenlik bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin varlığı önem taşımıştır. Antalya, Alanya, Sinop, Silivri, Gelibolu, Giresun değişik bakımlardan buna örnektir.

Temel biçimlenmesi, XIV. ve XVI. yüzyıllarda gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine kadar eski özelliğini koruyan Türk şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkanlar, hanlar ve bedestenden oluşmaktaydı. Bedesten hemen hemen çarşının en merkezi kesiminde yer alırdı. Çarşının büyüklüğüne göre cami sayısı artar, şehrin en büyük cami ya da camileri çarşıda yoğunlaşan kesimlerin yakınında konumlanırdı.

BEDESTEN : 


Bedestenlerin özel bir yapı halinde biçimlenişinin başlangıcı XIII. yüzyıl sonlarına kadar gerilere gitmekteyse de, bunların çoğalma, ülke çapında yaygınlaşma, şehirlerde çarşıdaki merkezi yerini alma ve nihayet sadece bir dükkanlar topluluğu olmanın ötesinde bir takım fonksiyonlar da yüklenmeleri Osmanlı dönemindedir. Bu oluşum ve Türk şehrinin bedestenle ilgili karakteristiğinin belirginleşmesinde XV. ve XVI. yüzyıllar önem taşımaktadır (CEZAR, M., 1983,  S.26).

XVII. hatta XVIII. yüzyıllarda bile bazı yerlerde yeni bedestenler yapılmıştır. Ancak, bunların sayısı fazla olmadığı gibi, daha önceki yüzyılların şehir ticaret alanları ve yerleşim düzeni sorununa bir yenilik ve değişiklik getirmemişlerdir.

"Bedesten" kelimesinin aslı, "Bezistan veya Bezzazistan" olup, bozularak Bedestan ya da Bedesten şeklinde kullanılmaktadır. Bez=Bezze: Kumaş ve savaşta ganimet olarak alınan eşya anlamına gelmektedir. Bedestenler, kumaş ve bez satılmak için yapılmış, daha sonraları kıymetli mallar ve antika eşya alım-satımına tahsis edilmiş kapalı çarşılardır. Türk çarşılarına özgü en tipik yapı biçimi bedestenlerdir (TUNÇER, M., 1985).  




Özel tipte bir ticaret yapısı birimini oluşturan bedestenler, planlarındaki ayrıntılara göre bazı gruplara ayrılabilirler. Bedestenlerde normal ticari eylem sürdürüldüğü gibi, bunlar ayrıca ticari yaşamla ilgili bir takım işlevlere de sahipti. Ticari etkinliği daha kapsamlı olan büyük şehirlerde bu işlevler daha da çeşitlenirdi. Bu açıdan kurumsal bir özellik de taşırlardı.

Bedestenlerin işlevleri ile birlikte Osmanlı ticari yaşamındaki yerleri aşağıda özetlenmiştir:

·       Bedestenler yarı resmi bir ticaret kuruluşuydu,
·       Devletle esnafın karşılıklı ilişkilerinde baş role sahipti,
·       Bedestenler şehirlerde ticaretin ağırlık merkezinin düğümlendiği yerlerdi,
·       Bedestenler ticari yaşamda; binalarının mimari özelliğiyle, değerli ticaret mallarını güvenceye alınışının, ticari eylemler bakımından da, doğruluk ve kurumsal güvenirliliğin temsilcisiydi,
·       Esnaf kuruluşları sözcülerinin en başta geleni “Bedesten Kethüdaları” idi,
·       Bedestenler, “Lonca” ların devletle ilişki ve bağlantısında da önde gelen bir kuruluştu,
·       Bedestenler, günümüz bankalarının kiralık kasaları gereksinimlerini karşılardı,
·       Bedestenler, kıymetli mallar borsası durumundaydı,

Özellikle, İstanbul bedesten kethüdaları, para rayicine ait düzenli kayır tutmaları bakımından, Başkent İstanbul’da para borsasını izlemekle ilgili bir yetkili durumunda bulunmakta, böylece, bir bakıma, bu günkü bankaların para değerini izleme ile ilgili işlemlerine yaklaşım arz eden bir işlemi yürütmekteydi (CEZAR, M., 1983).

Osmanlı devri, han ve kervansarayları, genel olarak, bir büyük avlu etrafında iki katlı olarak yapılırlardı. Yol etrafındaki cephesinde büyük giriş kapıları bulunur ve bu kapının iki tarafında genellikle bir kahvehane, nalband dükkanı ve araba tamirhanesi yer alırdı. Bazen bu kullanımlar hanların içerisinde de bulunurdu.

Giriş kapısından üstü açık geniş bir avluya girilir ve bu avlunun karşı tarafında ahırlar, arabaları koymaya yarayan bir sundurma ile yanlarda yükleri koymak için depo ve ambarlar bulunur. Avlunun bir kenarından, ahşap veya kagir bir merdiven ile üstteki odaların ön kısmında bulunan dolaşma mekanına çıkılır. Bu sirkülasyon alanı revakla örtülüdür ve odaların kapıları bu mekana açılır. Odalar içinde sedir ve yolcuların ısınması için bir ocak bulunur.

Bazı hanların avlusunda, kuyu, şadırvan ve hayvan sulamak için yalaklar bulunmaktadır. Bazı büyük kervansaraylarda da (Sulu Han dahil) avlu ortasında köşk mescit ya da giriş üstünde bir mescit yer almaktadır. Hayvanların bağlandığı kısmın içerisinde, yüksek mastaba şeklinde setler bulunur. Kervancılar buraya hasırlarını, kilim ve yataklarını sererek yatar ve ocaktaki ateşten ısınarak bir yandan da mallarına bekçilik ederlerdi (TUNÇER, M., 1985).



Şekil 4. Ankara Sulu Han Planı (M. Tunçer Arşivi)

Selçuklu ve Osmanlı Hanları, yola ilişkin yapılar olarak görülseler de, zaman içerisinde, özellikle Osmanlı Devrinde Hanlar, yol güvenliğini sağlayan ve yolcuların ihtiyaçlarını
karşılayan tesisler olmaktan çok, ticari amaçların ön plana alındığı şehir yapıları olarak gelişmişlerdir.


V. ANTALYA TARİHİ KENT MERKEZİ

V.1. GELİŞİM SÜRECİ


                        “..............Dört kapıdan başka, mahalleler içinde 22 küçük kapısı daha vardır. Kale içindeki dört mahalle ve gayet sık 1000 ev vardır. Sokakları kaldırımlıdır. Her evin dört direk üstünde çardağı vardır ki geceleri orada yatarlar. Bedesteni dış varoştadır. Varoşu 20 Müslüman, dördü Rum mahallesidir. Fakat Rumlar asla Rumca bilmezler. 190 evdir, 500 dükkandır, 200’den fazla çeşme suları Düden nehrinden gelir. Limanı 200 gemi alır, rüzgardan emindir. Şehrin havası çok sıcaktır. Turunç, ‘limon’, hurması, zeytini, inciri, şekerkamışı, narı cihanı tutmuştur. Her tarafı bağ bahçedir. Bu şehrin halkı Anadolu halkı gibi güzel Türkçe konuşur. Delikanlıları Cezayir elbisesi giyerler. Kadınları çuha, ferace ve başlarına takke üzerine beyaz kuşak bürünürler. Halkı edebli ve garip dostudurlar”.
                                            
                                                                                               Evliya ÇELEBİ


Bazı kaynaklardan, bugünkü İskele’nin çevresinde küçük bir kasaba konumunda ilk yerleşimin bulunduğunu biliniyorsa da, Bergama Kralı II. Attalos’un kenti yeniden imar ederek kente kendi adını vermiş olduğu tarihi belgeler bildirmektedir (Attalos ve Attaleia M.Ö.159-138).  Attaleia kenti bir donanma üssü olduğu kadar, Çubuk ve Yenice Boğazı’ndan geçen yolların sonunda bulunduğundan, bir ticaret limanı olarak da önemini antik çağlardan günümüze kadar sürdürmüştür.

Kentteki Hıristiyan yapıların çoğu yıkılmış, ya da daha sonra Selçuklu’lar ve Osmanlılar döneminde değiştirilerek kullanılmıştır. Selçuklu’ların büyük önem verdiği Kent, özellikle Akdeniz’de ele geçirilen ilk liman kenti olması nedeniyle benimsenmiş ve onarım görmüştür (Harita 1: Selçuk ve Beylikler Döneminde Antalya).



HARİTA 1 . SELÇUK VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE ANTALYA

Antalya şehri, coğrafi bakımdan hinterlandı geniş olmamasına rağmen, Selçuklular döneminde hinterlandı sadece bulunduğu coğrafya olmaktan çıkmış ve Uzak-Doğu, Orta Asya, Azerbeycan ile Anadolu’nun ticari bakımından giriş ve çıkış kapısı haline gelmiştir (YUVALI, A., 1992).  Selçuklu Sultanları, ticaretin ülke için taşıdığı önemi kavramışlar ve yerli, yabancı tacirlere geniş ticari imtiyazlar bahşetmişlerdir.
Haçlı seferleri esnasında, Uzak-Doğu mallarının pazarlandığı Suriye Limanları karşısında Kıbrıs ve Antalya geri planda kalmıştır. Daha sonra papalığın Memlük Devletine karşı uyguladığı ticari ambargo XIII. Yüzyılda Kıbrıs ve Antalya’nın dünya ticaretinde önlerde yer almasında etkili olacaktır. Haçlı seferleri öncesi ve sırasında Güney-Doğu ve Doğu Akdeniz limanlarındaki ticari trafik, XIII.  Yüzyıl başlarından itibaren Kuzey-Doğu Akdeniz limanlarına yani İskenderun’dan Antalya’ya kadar uzanan kıyılara kaymıştır.

·       Antalya’nın 1207 yılında Selçuklular tarafından fethinden sonra, Antalya’da ilk yapıları, Yivli Minare’dir. Üzerindeki yazıta göre, I. Alaeddin Keykubad zamanında (1219-1236) yapılmıştır. Tuğladan yapılan gövdesi, sekiz yarım silindirden meydana gelir. Yivli Minare Camii daha geç bir tarihte, 1372’de Hamidoğulları zamanında Tavaşi Balaban adlı bir mimar tarafından yapılmıştır. Caminin kapı vc pencere lentolarında, Bizans dönemi yapılarından bir kiliseye ait ikonastasis mimari kabartmaları kullanılmıştır. Paşa Camii, Murat Paşa Camii (1570), dönemin önemli camilerindendir. Bu camilerden başka türbe ve mescitlerin yanında hanlar da yapılmıştır. Kırkgöz Han, Evdir Han, Serapsu Han, Alara Han, bunların en güzel örnekleri olup, İç Anadolu’yu Akdeniz Kıyısındaki kentlere ve limanlara bağlayan yol üzerindedir.

Eski Antalya Şehri, biri deniz, diğeri de karadan olmak üzere iki sur duvarıyla korunmaktaydı. Ayrıca şehir içi yerleşim merkezini  birbirinden ayıran duvarlar da bulunmaktaydı. Surların kenti çevreleyen bazı bölümleri ve burçlar günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.  Kara surlarının deniz surları ile birleştiği yerde bulunan Hıdırlık Kulesi’nin, deniz feneri olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Kentin ana kapısının bulunduğu bu yerdeki üç gözlü kapı (Hadrianus Kapısı) bir zafer takı biçimindedir ve Roma İmparatoru Hadrianus onuruna yapılmıştır (M.S. 117-138)

Antalya Limanı, Anadolu’nun çeşitli merkezlerinden gelen halı, kilim, Ankara sofları, yün, deri, ipekli dokuma, kuru meyve, kereste, zift ve şapı batı ve doğu ülkelerine gönderirlerdi. Doğuda, kara ve deniz ticaretinde en etkin iki ülke Mısır ve Suriye idi. Antalya ve Alanya Limanları aracılığıyla batıdan lüks kumaş, dokuma, sırma ipliği ve silah; doğudan lüks kumaş, dokumanın yanı sıra baharat, keten ve şeker alınıyordu


GRAVÜR 1: 19. YÜZYILDA ANTALYA GÖRÜNÜMÜ / (GEORGE NİEMANN).

Böylesine yoğun bir ticaret ilişkisi çerçevesinde, Anadolu’nun diğer üretici merkezleriyle kuzey ve güneydeki limanları birleştirmek, ayrıca özellikle doğuda, İran, Irak ve Suriye’nin yanı sıra kısmen de batıdaki Bizans İmparatorluğu ile bağlantıyı sağlayabilmek için karayolu ticaretine de Selçuklular zamanında büyük önem verilmiştir (DURUKAN, A, 1989, S. 52)


GRAVÜR 2: 1885 YILINDA TERSANE / (GEORGE NİEMANN).


Antalya’nın fethi ile Selçuklu’lar Akdeniz’de bir ithalat ve ihracat limanına sahip olmuşlardır. Antalya’nın  bu tarihten sonra Anadolu’nun önemli bir ithalat ve ihracat merkezi olarak geliştiği görülmektedir.

 Bu gelişimde Anadolu Ahi teşkilatının önemli rolü bulunduğu görülmektedir. Ahiliğin Türkmenlerin mesleği olması itibariyle yörenin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında da bu örgütün önemli rolü bulunmaktadır. Ahi gelenek ve törelerinin, san’at ve ticaret ahlakının Antalya’da yerleşmiş olduğu gözlenmektedir. İbn Battuta’nın anlattıkları bunun en açık delilidir. Ahi gelenek ve törelerinin Cumhuriyetin kurulduğu yıllara kadar devam ettiğini anlatılmaktadır (BAYRAM, M., 1992, S.49). Bunun Anadolu’da pek çok şehir ve kasabada olduğu gibi bir sonraki örnek şehir, Ankara’da da benzer şekilde merkez gelişiminde etkili olduğunu göreceğiz.

Antalya limanından ihraç edilen ürünler arasında Anadolu kökenli olanlar; şap, gümüş, bakır, demir, lacivert taşı, tuz, boraks, zırnık, kitre, mazı, balmumu, sakız, reçine, deri, halı, yün, Ankara tiftiği, ince yün, pamuk, kereste, kuru meyveler, Antalya’nın Kemhaları (ipekli), Aksaray halıları, Erzincan buharinleri, Mardin ve Muş pamukluları, Karaman’ın renkli kumaşları, Denizli bezleri, Diyarbakır ve Kastamonu sahtiyanları ile kuzeyden gelen kürkler, gulam ve cariyeler, Uzak Doğu’nun başta baharat olmak üzere kıymetli ürünleri sayılabilir (YUVALI, A., 1992, S.97).

Lisiya’nın nergis, zafran vb kokulu çiçeklerinden yapılan ıtriyat, Faselis-Tekirova’nın nefis Gülyağları ile bütün Lisiyanın şarabı, kerestesi, metin ve zarif kayık ve gemileri dünyanın her tarafında tanınmış ve her tarafta satılmakta idi. Bu havalide dokunan altın ve sırmalı kilim ve seccade ile diğer mensucat her yerde rağbet görüyordu (ERTEN, F.S., 1940, S. 95).

Antalya ve Alaiye (Alanya) hem Mısır vasıtasıyla Hindistan, Mısır ve Yemen eşyasının deposu ve hem de Kuzey Anadolu mallarının ihraç iskelesi olduğundan kaleiçinde pek çok depo ve antrepoları bulunmaktaydı.

İbn Batuta, Antalya hakkında bilgi verirken, iskelenin etrafının Frenk mahallesi olduğunu, ardından da Hıristiyan ve Yahudi mahallesinin bulunduğunu kaydeder.
İlk merkez gelişimi de iskele ve çevresinde başlamış, daha sonra 15. Yüzyıldan sonra Kalekapısına doğru kaymıştır.


HARİTA 2 . ANTALYA TARİHİ KENT MERKEZİ GELİŞİMİ

15. Yüzyıl ve 16. Yüzyılda kent, sur dışında kuzeye doğru büyüme göstermiş ve kent       merkezi sur dışında, kuzeydeki kapının çevresinde oluşmuştur. Kentin nüfusu 15. yüzyıldan 19. Yüzyıl ortalarına kadar 15 000-20 000 civarında olmuştur


GRAVÜR 3: 19. YÜZYILDA ANTALYA KENT SURLARI / (GEORGE NİEMANN).

Bölgede arkeolojik araştırmalar yapan Karl Grafen Lanckoronski, 1885 yılında geldiği Antalya’yı şöyle tanımlamaktadır:

                  “Adalia’da 25 000-26 000 kadar insan, 4500 kadar evde yaşamaktadır. Nüfusun 7000’i Rum, 50’si Emeni, 250’si Yahudi ve geriye kalanı da çoğunluğu Türklerden oluşan Müslümanlardır. Bunlar arasında az sayıda Arap ve diğer soylardan Müslümanlar da vardır. Antalya’da 10 cami, 8 Rum kilisesi, 1 ermeni kilisesi, 1414 dükkan, 13 misafirhane ve 13 Türk hamamı bulunmaktadır. Camiler aynı zamanda okul olarak görev yapmakta ve buralarda 1500 erkek çocuk okutulmaktadır. Bunun dışında 120 öğrencili bir okul ile 300 öğrencinin bulunduğu 6 daha ileri öğretim veren okul vardır. Rumlara ait bir adet ileri öğretim veren okul ile erkek çocuklar için 2, kızlar için 1 ve küçük çocuklar için 1 okul vardır. Bütün bu okullarda 450 erkek, 300 kız çocuk öğrenim görmektedir. Öte yandan sağlık hizmetlerinde durum çok kötüdür. Kentte birisi Türk ve diğeri Rumlara ait olmak üzere iki hastahane vardır. Fakat bunlardan ilki sadece garnizona hizmet vermekte, bir vatandaşın bağışı olan ikincisi ise yeterli maddi olanak sağlanamadığı için çalışamamaktadır.”
                           
                                                                                K. G. LANCKORONSKİ

Antalya, daha önceleri Konya vilayetine bağlı bir kaza iken, 1913 ilkbaharında Teke Sancağı adı ile bağımsız bir Mutasarrıflık olmuştur (Antalya, Kıyı Yerleşmeleri, 1996, S.59). Kent, 1925 - 1926 yıllarında çoğu ahşap evlerden oluşan 32 000 nüfuslu bir kentti. Kaleiçi yanı sıra Kale dışına taşan yerleşmeler (Haşimişçan ve Balbey Mahalleleri) de kentin giderek büyüdüğünün bir göstergesidir. Kentte Arap, Girit ve Yunan göçmenleri bulunmakla birlikte, nüfusun büyük çoğunluğu yerli Türklerdi. Bunun yanı sıra, Osmanlı döneminden kalan Rumlar, nüfusun 1/3’ü ile en önemli azınlık grubunu oluşturuyorlardı. Az sayıda Musevi ve Ermeni de yaşamaktaydı


Antalya’nın Mutasarrıflık olmasından sonra, mutasarrıflık ve bölge komutanlığı görevlerini Türkler yürüttüler. Ayrıca Türklerin bir kadısı, yedi camisi, bir hastanesi, on kadar okulu, bir mahkemesi, posta ve gümrük daireleri, Rumların da Metropolitlikleri, on iki çeşitli düzeyde okulları ve bir itfaiye örgütü vardı.
Cumhuriyet Dönemi başında; 1917 - 1950 yılları arasında il nüfusundaki artış % 50 oranı ile Türkiye ortalamasına eşitti. Ülke çapında bir nüfus patlamasının yaşandığı 1950’leri izleyen yıllarda ise, Antalya nüfusunda ülke genelini aşan bir büyüme oldu. 1990 ülke nüfus sayımında, 1950 yılına oranla 3 katına, 1927’ye oranla 4.5 katına çıkan Antalya nüfusu, 1927’ye göre 5 ve 1950’ye göre 3.5 katına ulaşmıştır. 1950-1960 döneminde ve özellikle 1955 sonrasında gözlenen hızlı nüfus artışı, bu dönemde ülke genelinde ortaya çıkan nüfus patlamasına koşut bir gelişmedir.

V.2. TARİHİ KENT MERKEZİ

Antalya Tarihsel Kent Merkezi; geleneksel üretim ve satış birimleri yüzyıllar boyu Kaleiçi ve Kalekapısı çevresinde yoğunlaşmıştır. Tarihi Hanlar Bölgesi, kendi içinde büyük ölçüde eski sokak dokusunu sürdürmektedir. Ancak, bu doku kendi içinde çok sayıda küçük ve dokuya uyumsuz eklentilerle yozlaşmış ve ana yol cephelerinde ise iş hanı şeklinde büyük ve dokuya uyumsuz yapılaşmalar oluşmuştur. 1940 yılında Cumhuriyet Caddesi’nin açılması ile başlayan dönemde tarihi surların önünde banka binaları, iş hanı, çarşı ve arkeolojik sit alanı içinde (sur içinde) niteliksiz iş hanlarının yapılması önlenememiştir.

Şehrin ilk çarşısı, Kaleiçi Balık pazarı kalenin merkezindeydi. Şehir sur dışında taşınınca, bu ticaret merkezi Kalekapısı’nda yoğunlaşmıştır. O tarihten bu yana Kalekapısı, şehrin odak noktası ve merkez özelliğini yitirmemiştir. Kalekapısı merkezinin gelişimi bir ve iki kapılı hanların kullanımı ile başlamıştır. Bu merkez Balibey Camii, Pazar Hamamı ve 1879 tarihinden kalma çınar ağacı ile halen yaşamaktadır.
1950 ve 1960’lı yıllarda bu günkü Atatürk Caddesi kesiminin iki katlı geleneksel niteliğini koruduğu bilinmektedir

FOTOĞRAF 2: 1950’Lİ YILLARDA ATATÜRK CADDESİ


FOTOĞRAF 3: 1960’LI YILLARDA ATATÜRK CADDESİ


1978 tarihli imar planı ile önerilen Yüzüncü Yıl Bulvarı ve Teoman Paşa Caddesi üzerindeki merkez gelişmesi plan uygulamasına ivme kazandıracak imar politikalarının eksikliği nedeniyle istenen düzeye ulaşılamamıştır. İmar planı ile tarihi kent kesimi ve yakın çevresindeki alanlar (Haşim İşcan Mahallesi dahil) için getirilen yoğunluklara bağlı olarak kent merkezinde yapılaşma, yenilenme ve koruma dengeleri sağlanamamış, merkezin aşırı yüklenmesi önlenememiştir.

Eski Lara Yolu boyunca Falezler üstündeki yoğun ikinci konut ve konut gelişimlerinin ve turizmin de etkisiyle Işıklar Caddesi kentin en önemli prestij konut ve ticaret merkezi haline gelmiştir.

Kaleiçi kesimi 1979 yılında Gayrimenkul Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “I. Derece Arkeolojik ve Kentsel Sit Alanı” olarak ilan edilmiştir. Daha sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan “Kaleiçi Koruma ve Geliştirme İmar Planı”  ile III. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak kabul edilmiştir


PLAN 1: KALEİÇİ KORUMA İMAR PLANI

Günümüzde sadece kent içindeki bazı Burçlar, Hadrianus Kapısı, Saat Kulesi, Hıdırlık Kulesi ve bazı duvar kalıntıları varlığını korumaktadır.

Antalya Tarihi Kent Merkezi içerisinde yer alan, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinden günümüze ulaşabilmiş geleneksel ticaret yapıları arasında; Tek Kapılı Han, İki Kapılı Han, Tol Han, Burma Han, Pazarcık ve Kargı Han sayılabilir.

Geleneksel kent dokusunun  günümüze kadar ulaşabilmiş örnekleri  Kaleiçi, Haşimişçan ve Balbey Mahallelerinde yoğunlaşmıştır.

Son yıllardaki düzenlemeler ile Hanlar Bölgesi ile Kalekapısı çevresinde özellikle Şarampol caddesi kesiminde yayalaştırma, çevre düzenleme ve onarım çalışmaları yapılmış ise de bu çalışmalar yeterli görülmemektedir.

Antalya Geleneksel Kent Merkezi içinde Kalekapısı ve Çevresi’nin düzenlenmesi amacıyla Ağustos 1990 tarihinde “Kalekapısı ve Çevresi Kentsel Tasarım Yarışması” açılmıştır.

Bu yarışmanın amaçları; çağdaş anlamda Antalya imajını veren, kent kültürü oluşturma ortamını hazırlayacak, merkezde gerekli sosyal ve kültürel mekanlara yer verecek tarihi doğa ile birleştiren ve kent kişiliğini ortaya çıkaran, Kaleiçi ile bütünleşen bu çevredeki tarihi eserleri, hanları, çarşıları da ihya edecek, merkezdeki yoğun trafiğe çözüm getirecek, kent merkezleri işlevlerini çevreye yayabilecek, alternatifli çözüm politikaları olan, aşamalı uygulanabilirliği ve pratik çözümler geliştirmek, esnafı mağdur etmeyecek, takaslı çözümler içeren ekonomik, rantabl, kısacası Antalya’nın ikibinli yıllarına yönelik olarak kent merkezini planlamak, imar ve ihya etmek olarak belirlenmiştir (Antalya, 1991, s.19).


VI.                KONYA TARİHİ KENT MERKEZİ

VI. 1 . GELİŞİMİ, NİTELİK VE SORUNLARI

Konya Tarihi Kent Merkezi ticari, sivil ve tarihi yapıların bulunduğu alan, Alaaddin Tepesi'nin doğusunda kalan Selçuklu kenti içerisinde yer almaktadır. Alanın, büyük bir bölümünü Selçuklu döneminde kullanılan kent merkezi oluşturmaktadır.


Şekil 1. 20 YY BAŞLARINDA KONYA VE TARİHİ KENT MERKEZİ

Tarihsel Kent Merkezi’nin Larende caddesi doğusunda kalan kısmı, Selçuklu surları dışında; fakat, 15-16. yüzyılda kent ya da çarşı olarak kullanılan merkez durumundaydı. Bu alanlar, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kentin esas ticaret alanlarını (geleneksel Konya çarşısını) kapsamaktadır. Alanın batı kesimindeki mahallelerde bulunan konutlar da giderek ticaret alanına dönüştürülmektedir

Konya fethedildiği zaman şehir Alaaddin tepesini çevreleyen surların içindeydi. Şehir surları tamir edildikten sonra tepenin kuzey eteğine saray, orta kesimine Ulu Camii (Alaeddin Camii) yapılmıştır. Yapı kalıntılarına göre tepenin kuzey tarafının Türklere, güney tarafının ise Hıristiyan halka ayrılmış olduğunu söylenebilir. Türklerin bölümünde saray, hükümet, medrese, mescid, han, kahve ve hamamlar yapılmıştı.  Hıristiyan mahalleleri ile Türk mahalleleri arasında bir duvar vardı.


Şekil 2. 19.YY SONUNDA KONYA (LABORDE'NİN GRAVÜRÜ)


Hızla büyüyüp surların dışına genişleyen şehir I. Alaeddin Keykubat tarafından (1221) daha geniş bir surla çevrilmiştir. Surların planlaması ve inşasında bizzat sultan ve emirleri görev almış, antik heykel ve kabartmalar adeta sergilenircesine surların ve kapıların üzerinde kullanılmıştır.

Charles Texier bu surlar üzerinde her 30 metrede bir olmak üzere 108 kule yapıldığını, hepsinin üzerinde yaptıran vezir veya emirin adının yazıldığını belirtir. Bunun dışında derin bir hendek vardı. Surların üzeride geçit için kapı hizasında köprüler bulunuyordu. Surlardan dışarıya 12 kapı açılıyordu. Bu kapılardan dördünü bizzat sultan yaptırmıştı.

Diğerleri Aksaray, At Pazarı, Debbağlar, Ertaş,  Fahirani, Halka Beguş, Meydan, Çeşme Kapısı adları ile anılıyordu. Bu isimler zaman içinde değişmiş olmalıdır.

Bu kapıların bazıları XIX. yüzyılın başına ait Leon de Laborde'un gravürlerinde açıkça görülmektedir. Dış surlara batı tarafta yeni bir İç Kale (Ahmedek) yapılmıştır. Dış kalenin bu bölümü Zindan Kale olarak adlandırılmıştı.

Dış Kal’a Osmanlı Döneminde etkinliğini yitirmiş olmakla beraber yine de XIX. yüzyıla kadar sağlam kalmıştır. 1867 yılı yangınından sonra tekrar yapılan Kapı Camii ile Aziziye camii inşaatında Kal’a taşları kullanılmıştır. Kalenin son kalanları da 1887 yılında yapılan Konya Hükümet Konağı yapımında kullanılmıştır (ÖNDER, M., 1993, S. 170) Böylece 12 kapısı ve 140 burcu olan görkemli Konya Kal’ası tamamen silinmiş, bedenlerini süsleyen figürlü taş kabartmalardan bazıları Konya müzelerine kaldırılmıştır.

Kent, XVI. yüzyıldan sonra bu surların dışına taşarak dört yönde hızla gelişti. Özellikle, kuzeydoğuda Araplar, Sedirler; doğuda Türbe, güneyde Uluırmak, Lalebahçe, batıda Havzan ve Meram'a yayılmıştır.

Selçuklu devrinde ticaret alanları, çarşılar hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır. Çarşıların kontrolünü İğdiş adı verilen görevliler yapıyordu. XIII. yüzyılın sonlarına doğru bu görevi Ahilerin yaptığını biliyoruz. Hayvan, mamül mallar ve tarım ürünleri surların dışında kapılara yakın pazarlarda satılıyordu. XIII. yüzyıla kadar çarşı, pazarlar Alaeddin Tepesi çevresinde iken bundan sonra dış surların dışına taşınmışlardır. Buğday Pazarı kuzeyde, Kapan ve Odun Pazarı batıda, Bezezistan doğuda idi. Aksaray kapısı civarında ise at ve koyun pazarları bulunuyordu.
Selçuklu Konya’sında belirlenebilen önemli bir ticari merkez de ”Uzun Çarşı” dır.
Bu çarşının 1224’lerden itibaren mevcudiyeti, Hatuniye Vakfiyesine dayanılarak  bilinmektedir (A. .........1998, S.231-268).
Selçuklu’lar Döneminde çok önemli bir kültür merkezi olan Konya’da, bilimsel eylemlerin yoğunluğuna paralel olarak, pek çok mektep, darülhaffaz, darülhadis ve medrese açılmıştır. Bunlardan pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Yine o döneme ait darülhaffazların genellikle bir mescid ile  birlikte ve medreselerin bulunmadığı mahallelerde inşa ettirildikleri dikkati çekmektedir. Bu dönemde Konya’da inşa edilen medrese sayısı 25 olarak belirlenmiştir. Bu medreselerden; Altunaba bir bölümü ile olmak üzere, Sırçalı, Karatay ve İnce Minareli Medrese’ler belirli bölümleri ile dışında yenilenerek günümüze ulaşmışlardır.
En erken tarihli medrese İç kale’de inşa edilmiştir. Daha sonraki erken örneklere, şehrin doğu kesiminde, ticaret dokusu içinde rastlanmaktadır. Asıl yoğunluk ise kuzey-doğudadır. Tek yapı olarak inşa edilen medreselerin İç Kale etrafında, daha çok ana yollar üzerinde yer aldıklarını, konumları ve portal süslemeleri ile şehir içinde nirengi noktaları oluşturduğu söylenebilir.
Selçuklu Dönemi’nde varlığı belirlenen ve geç devre ait bir tahrir defterinde caminin yanında gösterildiği için İplikçi Camii civarında olduğu kabul edilen “Bedesten” ’in, aslında dönemine ait her iki vakfiyede de “Cami” olarak zikredilen Şerafeddin Camii civarında olabileceğini, hatta Osmanlı Dönemine ait Bedesten’in de bu ilk yapı üzerinde kurulduğu kabul edilmektedir.
XIV. yüzyıl Konya’sında 16 hanın bulunduğu da çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler arasındadır. Bu hanlardan bir kısmı, çarşı ve pazarlar içinde yer almaktaydı.
Şehir içi hanlarının bazıları, tüccar hanları görünümündedir. Bu hanlar, Eski ve Yani Pazar civarında, şehrin doğusunda, bu günkü Gazi İlkokulu’ nun  bulunduğu mevkide ve ayrıca Karatay Medresesi etrafındadır.


Şekil 3. KONYA ŞEHRİ BİR MİNYATÜRDE


Çarşı içinde tüccarların kaldıkları hanların bazıları şunlardır: Şekerciler, Pirinçciler, Vezir Ziyaeddin, Bedreddin Yalman, Demre Hatun, Altın Apa.

Alışveriş yapılan mekanlardan sadece Sahip Ata hankahının bitişiğindeki birkaç dükkan günümüze kalmıştır.

Selçuklu şehrinde olduğu gibi, Konya Çarşısı Osmanlı döneminde de kendine has fiziki bir yapıya sahipti. Her iş kolu kendine ait bir sokak üzerinde faaliyetlerini sürdürüyorlardı. 
Çarşının merkezi Kanuni Bedesteni'nden başlayarak güneye doğru uzanıp Atpazarı'na varıyordu. XIX. yüzyılda çarşı, bugünkü sınırları içerisindeydi. 1869 yangınından sonra büyük bir bölümü Vali Burdurlu Ahmed Tevfik Paşa tarafından yenilenmiştir.


Şekil 4. AZİZİYE CAMİSİ ÇEVRESİNDE BİR HANDA KONAKLAYAN KERVAN

Eski çarşıdan günümüze gelebilen esnaf ve sanatkarlar şunlardır:

Mustaflar, Çarıkçılar, Yorgancılar, Marangozlar, Demirciler, Attarlar, Tuzcular, Keçeciler, Sarraflar ve Debbağlar.

Osmanlı Döneminde inşa edilen ticaret yapılarının hiçbiri orijinal durumuyla günümüze gelememiştir. 1538 tarihli dokuz kubbeli "Konya Bedesteni" de yıktırılarak yerine Sanayi Mektebi (günümüzde Özel İdare binası) yaptırılmıştır. Konya Çarşısı 1869 yılında Vali Tevfik Paşa tarafından, Buğday Pazarı ise 1901 yılında Vali Ferit Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Yok olan ticaret yapıları ise şunlardır:
.  II. Beyazıt'ın yaptırdığı Kiremitli Han,
.  Behram Ağa'nın yaptırdığı Avlun Han,
.  Mahmut Paşa'nın yaptırdığı Alaca Han,
.  Kösem Valide Sultan'ın yaptırdığı Valide Hanı,
.  Mustafa Paşa'nın yaptırdığı Bezirganlar Hanı,
.  Kethüda Aslan Ağa'nın yaptırdığı Aslan Ağa Hanı,

 tarihi kaynaklarda geçen hanlardır.

XIX. yüzyılda yaptırılan Mecidiye Hanı günümüzde de kullanılmaktadır.

Proje alanı içerisinde Mecidiye Handan başka Nakıpoğlu Hanı ve Başaralı Hanı gibi, Geç Devir Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan hanlar bulunmaktadır. Geleneksel ticari dokunun önemli öğeleri olan Pazar Yerleri (Üzüm Pazarı, Ağaç Pazarı) yok edilmiştir.


Şekil 5. ODUNPAZARI ESKİ HALİ


XX. Yüzyılın başlarında kent merkezinin bu bölümünde yer alan dokuyu oluşturan dükkanlar genellikle tek veya iki katlı, kırma çatılı, cepheleri çıkmalı, ahşap kepenkli yapılar iken günümüzde yapılan onarımlar, kat ilaveleri ve yeni yapılanmalarla tamamen bozulmuştur.

Günümüzde ticari kentsel dokunun en iyi korunduğu yerlerden birisi Türbe Caddesi'nin kuzeyinde kalan kesimde yer almaktadır.

Mevlana Külliyesi, Selimiye Camii, Kapu Camii ve Aziziye Camii çevresindeki esnaf çarşıları ticari ve sosyal odak noktasıdır. İslam şehrinin iki temel ögesi olan cami ve pazarın Osmanlı Şehirlerinde de fiziksel yapıya egemen iki öge olduğu görülmektedir.

1940’lı yıllarda  hali hazır haritaları hazırlanan Konya Kenti'nin, 1944 yılında ilk imar planı yaptırılmıştır.  1964 yılında İller Bankası tarafından açılan planlama yarışmasıyla elde edilen Nazım ve Uygulama İmar Planlarında kentin Konya-Ankara aksı doğrultusunda gelişmesi kararı verilmiştir.

Kentin nüfusu; 1990 nüfus sayımına göre 513.346'dır. Bunun 188.224'ü Selçuklu, 182.444'ü Meram ve 142.678'ı Karatay İlçe Belediyelerinin sınırları içinde yaşamaktadır.
1983 yılında onanan 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na göre 2005 yılı nüfusunun 1.3 milyon olması hedeflenmiştir.
                                           
·       Kent  tarihi bir çekirdek üzerine kurulmuş olup, ticari ve sosyal donatılara bağlı olarak  radyal ve düzensiz bir şekilde  gelişmektedir,
·        Kent merkezinde dar sokaklar üzerinde yüksek yapılanmaların başlaması, 
 güneşsiz ve  sağlıksız mekanların artma eğiliminde olduğunu ortaya
 koymaktadır,
·       Kent merkezi çevre yerleşmelere hizmet sunabilmekten uzaktır,
·       Otogar ve geleneksel merkezi bağlayan ve batı-doğu yönündeki insan akımının doğal bir  sonucu olarak, gelişeceği varsayılan yeni bir merkez ve bu merkez çevresinde yoğun  yapılanma öngörülmüştür,
·       Alaeddin tepesi ile, Mevlana Külliyesi aksı, yaya trafiğine ayrılmış, bu aksa paralel olarak, kuzeyinde ve güneyinde açılması öngörülen iki adet toplayıcı yol ile bir merkez  ringi oluşturulması öngörülmüştür. Bu ring, ışınsal gelişen kentin, çevresinden geleneksel  merkeze daha kolay ulaşımı sağlayacaktır.
·       Tarihi Kent Merkezi'ni çevreleyen yollar geliştirilerek, merkez çevresinde ikinci bir ring oluşturulmuş, böylece bir anlamda, birinci ring ile ikinci ring arasındaki bölge, kent gelişme kuramına uygun, merkez için bir geçiş (gelişme) alanı olarak düşünülmüştür    (ALKAN, A., 1994, a.g.e., 93-95).


Konya Kenti Merkezi İş Alanlarını, kentin idare merkezi olarak gelişen Alaeddin tepesi  ve çevresi oluşturmaktadır.  Tarihi kent merkezinin yoğunlaştığı Türbe mahallesi, kentin doğusunda dış kaleden, Bab-ı Aksaray (Aksaray Kapısı) 'dan geçilerek erişilen bir kesimdir. Alaeddin tepesi ile Türbe mahallesi arasında, en hareketli trafik arteri bulunmakta, 1964  planında yaya ağırlıklı bir promenad olarak öngörülen bu arter günümüze kadar uygulanamamıştır.

Bu aksa paralel olarak, kuzeyinde ve güneyinde açılması öngörülen iki adet toplayıcı yol ile klasik bir merkez ringi oluşturulması planda yer almıştır. Bu ring ışınsal gelişen kentin, çevresinden geleneksel merkeze daha kolay ulaşımı sağlayacaktır. Ancak bu yolların bir kısmı açılabilmiş, henüz yaya aksı oluşturulamamıştır. Aksın devamının bir an önce açılması gerekmektedir.

Tarihi kent merkezi planlama çalışmaları kapsamında bu aksın yayalaştırılmasına yönelik öneriler geliştirilmiştir. İmar planı ile 3-4 katlı imar izni verilmesi, kentin daha yüksek rant oluşan yörelerine oranla bu bölgede, uzun zaman, çok büyük ölçekli yapılanma talepleri oluşmasına engel olmuştur. Buna karşılık , bu alanların geleneksel ticaret merkezinin hemen yanında olması ve turistik potansiyel, yöreye olan ilginin de canlı kalmasını sağlamıştır.  Mevcut ana arterin yaya ağırlıklı düzenlenmesi için, açılan iki yeni kuzey arteri, türbe mahallesinden geçip, şehrin doğusunda yer alan konut alanlarını tarihi ticaret merkezine, oradan da Nalçacı yeni merkezine bağlanmaktadır.

Türbe mahallesi batısında; Tarihi  Ticaret Merkezi, kuzeyinde, doğu ve güneyinde geleneksel kent dokusu yer almaktadır. Güneyde yer alan "Üçler Mezarlığı" ndan Mevlana Külliyesi ve alt alanı ayıran Aksaray Yolu, imar planında trafiğe kapatılmış olmasına rağmen, bu karar da bugüne kadar gerçekleşememiştir. Son yıllara kadar konut alanı olarak kullanılan alan, MİA çeperinde yer aldığı için turistik ticaret,  günlük ticaret,  konaklama ve küçük imalat alanlarına dönüşmeye, yer yer de depolama vb kullanımlarla çöküntü alanı haline dönüşmeye başlamıştır. 

Geleneksel konut dokusu üzerinde bir-iki katlı eski Konya evleri yıkılmakta, aynı sokak üzerinde 4-6 katlı yapılar yapılarak yoğunluk aşırı arttırılmakta ve eski kent dokusuna aykırı bir yapılaşma düzeni oluşmaktadır. 1965 yılı İmar Planında, plancının sorun olarak belirttiği Kent Merkezinde yüksek ve sağlıksız yapılanma sonucu eski kentte, bir-iki katlı ve dar zeminde az yer işgal eden eski Konya Evleri yıkılarak yoğunluk arttırılmakta, zemin
 % 80-90 oranlarında doldurularak, servis ve otoparktan yoksun kent parçaları üretilmektedir.

Geleneksel merkezde, bir yandan mevcut yol dokusu, bazı trafiğe açıp-kapama ve tek yön kararları dışında aynen korunurken, arttırılan kat yükseklikleri ile, Konya'nın tarihi çehresine önemli kayıplar getirmiştir.

Konya'da yürürlükte bulunan imar planı; korunması gerekli anıtsal ve sivil mimarlık örneği kültür varlıkları bakımından duyarlı ve korumayı gerçekleştirmeye yönelik olarak hazırlanmamıştır. Tescilli yapıların yoğun olduğu sokaklarda yol genişletmeleri getirilmiş veya tescilli yapıların üzerinden yol geçirilmiştir. İmar planının uygulanması sırasında  belediyeler bu konuları tek tek Koruma Kurulu'na getirmekte, kurul da her bir konuya ayrı ayrı çözümler üretmeye çalışmaktadır. Bütüncül olmayan bu yaklaşım ise tarihi kent dokusunu zedelemekte, geriye dönüşü olanaksız kayıplara neden olmaktadır.

Geleneksel Konya Kent Merkezi içinde yapılan büyük operasyonlar ile Mevlana Çarşısı, Kadınlar Pazarı,  Şeyh Kamil Merkez Çarşısı, Rampalı Çarşı, Saray Çarşısı, Sungur Çarşısı gibi kitle, gabari ve mimari bakımdan geleneksel doku ile uyumsuz, büyük ölçülerde yapılar yapı adalarının tümünü bazen bir iki adayı birleştirerek kaplayan büyük yapılar oluşturulmuştur.

Ferah Çarşısı, Vakıf Çarşısı İşhanı, Altın Çarşı gibi projeler de çevreye gabari bakımından nisbeten uyumlu yapılardır. Hazırlanmakta olan bir başka proje de Eski Buğday Pazarı'nın yenilenmesi ve büyük bir kapalı çarşı kompleksine dönüştürülmesine yöneliktir.

Bütün bu uygulamalar geleneksel merkezin tarihi dokusunu bozmakta, yoğunlaşan ticari eylemler ulaşım sorununun oluşmasına neden olmaktadır.  

Tarihsel geçmişi çok zengin, büyük bir kültürel ve mimari birikime sahip olan Konya kenti tarihi kent merkezinin bütüncül yaklaşımlarla ele alınması ve kültürel değerlerinin, anıtsal yapılarının bu bütünlük içinde korunarak geliştirilmesi gereklidir.

Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 01.05.1995 gün ve 2255 sayılı kararında tarihi kent merkezi'nin bütüncül olarak ele alınarak bir koruma-geliştirme-düzenleme projesinin yapılması gerekliliği vurgulanmıştır.

Tüm bu çalışmalara ilaveten, Konya Anakenti genelinde günümüzdeki kültürel varlıkların tam ve eksiksiz bir envanterinin yapılması gereklidir. Bu planlama çalışması ile geleneksel merkez kısmının envanteri çıkarılmıştır. Ancak güney-batıda ve kuzeyde geleneksel dokunun yer yer kaldığı kesimlerin de envanterinin çıkarılması ve koruma amaçlı planlama çalışmalarının yapılması gereklidir.

Kentin restitüsyonunun yapılarak geçmiş dönemlerine ilişkin, özellikle arkeolojik dönemlere ait planının oluşturulması da büyük önem taşımaktadır. Kentsel dokunun altında yer alan
katmanların tahrip olmaması bakımından, tüm tarihi ticaret merkezinin “Denetimli Kazı Alanı” ilan edilmesi ve bu kesimdeki her türlü temel kazısında Müze Müdürlüğü denetiminin sağlanması gereklidir.


II.1.  Alan KullanImlarI

a. Planlama AlanInIn Kuzeyİ / MİA İşlevlerİnİn Yoğun Olduğu Kesİm

Alaeddin Camisini Mevlana Külliyesi'ne bağlayan Mevlana Caddesi üzeri ve İstanbul Caddesi'ne açılan adalar tamamen yenilenmiştir. Bu kesimde Konya Merkezi İş Alanları'nın 1970 sonrasında gelişmiş önemli bir parçası olan, çok katlı (4-5) ve görece daha modern kullanımların yer aldığı ticaret alanları yer almaktadır.

b- Planlama AlanI Güney ve BatI Kesİmlerİ Geleneksel ÇarşI Kesİmİ

Alaeddin Caddesi ve Mevlana Caddesi'nin güneyinde, İstanbul Caddesi'nin ağırlıklı olarak doğusunda geleneksel çarşı ve arastalar yer almaktadır. Bu kesimde yer alan, hanların birkaçı halen niteliklerini ve mimari özelliklerini kısmen korurlarken, büyük bir kısmı ya bütüncül olarak yenilenmiş ya da mekansal formu ve avlusu korunarak yenilenmiştir.


Şekil 6. TÜRBE CADDESİ 1890'LI YILLARDA

Beşik çatılı, tek katlı, kerpiç malzemeyle yapılmış ticaret yapılarında günlük ticaret (perakende) ve yer yer de toptan ticaret yapılmakta, Mevlana Külliyesi'ne yakın olan kesimlerde turizme yönelik geleneksel ticaret de yaygınlaşmaktadır.

PTT, Ziraat Bankası ve Hükümet Konağı (Valilik) güneyindeki çarşı ve arastalar ağırlıklı olarak giyim-kuşam, ayakkabı ve konfeksiyon üzerine yoğunlaşmıştır. Kapu Camii çevresinde kundura imalat ve tamircileri ile elektrik, yapı malzemesi satışı yapan küçük dükkanlar, derme çatma kulübeler şeklinde bulunmaktadır.


Şekil 7. KAPI CAMİİ 19.YY SONLARI - 20.YY BAŞLARI


Geleneksel çarşıların güney kesiminde, Larende Caddesi'ne doğru ahşap ve metal el sanatları, üretim ve satış birimleri yoğunlaşmaktadır. Bu kesimdeki sokak isimleri de halen bu geleneksel nitelikteki zanaatların varlığını göstermektedir.

c-  Mevlana Küllİyesİ Çevresİ

Mevlana Külliyesi'ne doğru, İstanbul Caddesi'nin Doğu ve Kuzeydoğu kesimleri ile Mevlana Çarşısı çevresinde; turizme yönelik geleneksel nitelikte el sanatları (halı, kilim, bakırcı, kuyumcu, deri giyim/kuşam vb.), dini ağırlıklı hediyelik eşya (Mevlana vb) ile otel, lokanta ve pastahaneler yer seçmiştir.

Girişi Selimiye Caddesi'nden olan Hacı Ali Ağa Han'da ise iplikçiler, kök boyacıları yer almakta, han hem üretim, hem de depolama alanı olarak kullanılmaktadır.


Selimiye Caddesi'ne açılan Piri Mehmet Paşa Sokağın kuzey cephesinde bulunan Piri Mehmet Paşa Zaviyesi halen onarılmaktadır. Zaviyenin yanında bulunan Hayra Hizmet

Vakfı  Binası'nın ilk iki katı günlük ticaret, üst katı ise kütüphanedir. Vakıf binasının doğusundaki yola cepheli tek katlı, kerpiç yapılarda, dericiler faaliyet göstermektedir.

Katlı otoparkın doğusunda, Mevlana Külliyesi'nin ve Üçler Mezarlığı'nın karşısında, otel ve zemin katları günlük ticaret, üst katları konut olarak kullanılan yapılar vardır. Sokullu Mehmet Paşa Sokağın geri kalan kısımlarındaki yapılar konut kullanımlıdır.

Mengüç Caddesi ve bu caddeye açılan Mimar Sinan Sokağın doğu cephesine bakan yapıların zemin katları ağırlıklı olarak günlük ticarettir. Üst katlar ise konut işlevine sahiptir. Şair Rasim Sokak ve Piri Mehmet Paşa Sokak üzerinde bulunan yapılar, ticaret merkezinin etkisi altında değildir. Bu sokaklar ve iç kısımlar, çıkmazlara cephesi olan yapılar, yine konut olarak kullanılmaktadır.






SONUÇLAR

·       Kent mekanının ve yapılarının oluşum ve biçimlenişi toplumların yapısal özellikleriyle doğrudan ilişkilidir. Kent merkezlerindeki büyüme ve bölgeleme değişimi hem kentleşmenin, hem de sanayileşmenin göstergesi olan etmenlere bağlıdır. Kentleşme hem “Mekansal Süreç”, hem de “Toplumsal Süreç” içeren bir olgudur (TEKELİ, İ., 1979, S.19).
·       Mekan ve toplumsal yapıdaki değişikliğin ortaya çıkması ve süre gitmesi ekonomik gelişmelere bağlıdır ve ana etmen “Ekonomik” dir.
·       Kent mekanındaki farklılaşmalar toplumdaki çelişkilerin yarattığı gruplaşmalara (sınıflara) dayanmaktadır.
·       Toplumsal değişme ve gelişme, toplumun bütün kesimlerinde birden gerçekleşen bir süreçtir.
·       Mekansal yapı ile toplumsal yapı arasındaki etkileşimin yönü toplumsal süreçlerden mekansal oluşumlara doğrudur.
·      Toplumsal yapıdaki etkin güçler kentteki fiziksel alanlara, yapılara sahip olmaya çalışmaktadır. Bu olgunun kentsel biçimlenmeye olan etkisi özellikle MERKEZ ALANI’ nda görülmektedir.
·      Türk şehrinde çarşı yeri için kaleye yakın bir alan seçilmektedir.
·      Kale sur bedenleri önünde yoğunluğun fazla olduğu kesimde çarşı kurulurdu. Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir. Şehrin gelişip büyümesi ile çarşı kesimleri şehirlerde merkez kesimi olarak gelişmişlerdir. Ankara, Afyon, Tokat vb. şehirler buna örnek olarak verilebilir.  
·      Kale duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı surla çevrili şehirlerde ve surla çevrili olmayan şehirlerde de rastlanmaktadır.
·      Etrafı surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa, ya da kale şehir surunun bir köşesine yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en uygun yerde geliştiği görülür.
·      Liman şehirlerinde çarşının konumlanmasında ve yer seçiminde iskeleye yakınlık büyük ölçüde etkili olmuştur. Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, çarşı için, özellikle güvenlik bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin varlığı önem taşımıştır. Antalya, Alanya, Sinop, Silivri, Gelibolu, Giresun değişik bakımlardan buna örnektir.
·      Temel biçimlenmesi, XIV. ve XVI yüzyıllarda gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine kadar hemen hemen eski özelliğini koruyan Türk şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkanlar, hanlar ve bedestenden oluşmaktaydı. Bedesten hemen hemen çarşının en merkezi kesiminde yer alırdı. Çarşının büyüklüğüne göre cami sayısı artar, şehrin en büyük cami ya da camileri çarşıda yoğunlaşan kesimlerin yakınında konumlanırdı. Bedestenler, kumaş ve bez satılmak için yapılmış, daha sonraları kıymetli mallar ve antika eşya alım-satımına tahsis edilmiş kapalı çarşılardır. Türk çarşılarına özgü en tipik yapı biçimi bedestenlerdir. Bu oluşum ve Türk şehrinin bedestenle ilgili karakteristiğinin belirginleşmesinde XV. ve XVI. yüzyıllar önem taşımaktadır (CEZAR, M., S.26).



ANKARA ŞEHRİ MERKEZ GELİŞİM SONUÇLARI
·      Yüzyıllar boyu gelişkin bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip olan Ankara Ticaret Merkezi’nin gelişimini başlıca şu faktörlere bağlamak mümkündür :

1.  Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde dirlik ve düzenin sağlanması, güvenlik sorununun çözülmesi buna bağlı ekonomik canlanma,
2.  Şehirlerin savunma gereksinimlerinin azalması ve nüfusun artışına bağımlı olarak sur dışı gelişmeler,
3.  Kervan yollarının güvenliğinin sağlanması ile hanların şehir içi yapıları olarak gelişimi, “Kale” nin fonksiyonlarını “Bedesten” in yüklenmesi,
4.  Ankara’nın Anadolu’da ana kervan yolları üzerinde oluşu, uygun konumu ve özel ürünü “SOF” un ihracı ile ekonominin gelişimi,
5.  Düzenli bir dini, sosyal ve ekonomik örgüt olan “AHİ” örgütü ve daha sonra “LONCA” sisteminin ekonomik yapı üzerindeki olumlu etkileri,
6.  Ekonomik gelişmenin, Bedesten, hanlar ve diğer dini ve sosyal yapıların yapılması ile mekansal olarak şehir yapısına yansıması.

·      Kale dışında, Atpazarında sınırlı bir alanda oluşan bu ilk merkez, gelişimini sürdürmüş, topografyanın engebeli olması nedeni ile “YUKARI YÜZ” den “UZUNÇARŞI” ile “AŞAĞI YÜZ” ’e bağlanarak, bu kesimde küçük bir ikinci merkez denilebilecek gelişimi oluşturmuştur.
·      Başlıca büyük yapısı SULUHAN olan bu görece daha modern merkez, TAHT’EL KAL’A (Tahtakale/Kale altı) ve KARAOĞLAN ÇARŞILARI ile gelişmiştir.
·      Anadolu’da baş gösteren Celali isyanları nedeni ile şehrin savunma gereksinimi doğmuş, ÜÇÜNCÜ SUR duvarı inşa  edilmiş, şehir içi ulaşım ve yapılaşma bu sınırlar içerisinde gerçekleşmiştir.
·      Şehrin ekonomik duraklama ve gerileme süreci 16. Yüzyıl sonlarından başlayarak, 20. Yüzyıl başlarına kadar sürmüştür.
·      Kentsel mekana da yansıyan bu  gerileme ve  çöküşün başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir :



1.  Osmanlı İmparatorluğu’ nun genel olarak gerilemesi, sosyal ve ekonomik ve siyasal etkenler,
2.  Ankara’nın temel ürünü olan “SOF” üretiminde bozulma ve gerileme, dış rekabet yoluyla geleneksel üretim yapısının çöküşünün hızlanması,
3.  Bu ekonomik yapıya bağımlı olarak, nüfus azalması ve sosyal yapı bozulması,
4.  Yangın, kıtlık, savaş gibi olguların, fiziki mekanda yarattığı tahribatın ticari merkez üzerinde de belirgin olarak görülmesi

·      19. yüzyıl sonlarında, Ankara’ya demiryolu ve suyun getirilişi, bazı önemli kamu yatırımları, örgütsel bazı düzenlemeler bu çöküşü engelleyememiştir.
·      Bu girişimler, ancak Kurtuluş Savaşında Ankara’nın karargah olarak, savaş sonrasında da BAŞKENT olarak seçilmesinde etken olmuştur.
·      TAŞHAN (ULUS) MEYDANI’ nın Cumhuriyet’ in ilk yıllarında gelişimini artan bir   hızla sürdürdüğü görülmektedir.
·      ATATÜRK BULVARI’ nın merkez üzerinde önemli etkileri olduğu, ancak ana caddeler üzerindeki gelişmelerin geleneksel doku üzerinde fazla etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
·      TAHTAKALE ÇARŞISI ve çevresi bu tarihe kadar durağan yapısını ve fonksiyonlarını sürdürmüş, 1929 tarihli büyük yangında be kent merkezi kesimi tamamen yok olmuştur.










KAYNAKLAR

ALKAN, A., 1994, “KONYA Tarihi Kentin Planlama Sorunları”, Konya.
BAYRAM, M., 1992, “Selçuklular Zamanında Antalya’da Ahiler”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), Antalya Valiliği Yayınları, S. 44- 49. Orkun Grafik & Ozan Ofset.
CEZAR, M., 1983, “Typical Commercial Buildings of the Ottoman Classical Period and the Ottoman Construction System”, Türkiye İş Bankası Cultural Pub., general Pub. No: 241, Art Series No:38, Çeltüt Mat. İst.
ÇUBUK, M., YÜKSEL, G., KARABEY, H., 1978, “Yapılanmamış Kentsel-Kamusal Dış Mekanlar”, Yapı Dergisi.
ERTEN, F.,S., 1940, “Antalya Vilayeti Tarihi”, İst.
EVYAPAN, G., 1971, “Merkez Kavramının Tarih İçindeki Gelişimi”, Mimarlık Dergisi, s.43-48.
GÜRAN, C., 1978, “Türk Hanlarının gelişimi ve İstanbul Hanları Mimarisi”, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İst.
HALICI F., (Derleyen) , “KONYA”, 1984, Seminer Bildirileri, Güven Mat., Ank.
ÖNDER, M., 1993, “Son Yüzyıl İçerisinde Konya’da Yıktırılan Selçuklu Eserleri”, Prof. Dr. Yılmaz ÖNGE Armağanı, Selçuk Üniversitesi, Selçuklu Araştırmaları Merkezi.  Selçuk Üniv. Bas. Konya.
KARPUZ, H., 1999, “Konya’nın Tarihsel Kimliği  ve Koruma Sorunları”.
KUBAN, D., 1986, “Anadolu-Türk şehri, Tarihi Gelişmesi; Sosyal ve Fiziki Özellikleri”, İst.
TUNÇER, M., 1999, “Ankara (Angora) Geleneksel Kent Merkezi Tarihsel Gelişimi”, CD Kitap.
TUNÇER, M., 1985, “A Research Within A Historical Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) Its Transformation and Relations With The City Center Of Ankara” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü ile Şehir Planlama Bölümü Ortak Yüksek Lisans Programı.
TEKELİ, İ., 1979, “Mekan Organizasyonlarına Makro Yaklaşım; Türkiye Üzerine Bir Deneme”, ODTÜ Yay.
YUVALI, A., 1992, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya’da Ticari Hayat”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), Antalya Valiliği Yayınları, S. 94-99. Orkun Grafik & Ozan Ofset.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder