Bu Blogda Ara
30 Aralık 2009 Çarşamba
"Kentsel Miras, Mekân Kalitesi ve Kentsel Tasarım Komisyonu" RAPORU (Nisan 2009)
BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI; KENTLEŞME ŞURASI Kapsamında "Kentsel Miras, Mekân Kalitesi ve Kentsel Tasarım Komisyonu" tarafından hazırlanmış olan rapor ve eklerine aşağıdaki linkten ulaşılabilir:
http://www.bayindirlik.gov.tr/turkce/kentlesme/kitap5.pdf
I.GİRİŞ
Genel Yaklaşım / Politika Eleştirisi ve Önerinin Genel Çerçevesi
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından düzenlenen Kentleşme Şûrasının 5. Komisyonunun başlığı Kentsel Miras, Mekân Kalitesi ve Kentsel Tasarım’dır. Komisyon, 01.12.2008 günlü oturumunda, konuyu iki temel alt başlık altında incelemeyi uygun bulmuştur. Burada ilkin “Kentsel Miras” la ilgili genel yaklaşım politika eleştirisi ve önerinin genel çerçevesi açıklanmaya çalışılacaktır.
Bireyin, içinde yaşadığı toplumun, ait olduğu coğrafyanın / mekanın / kentin “geçmiş”ini bilme, parçası olduğu doğanın “anlam”ına ulaşma arzusu ile açıklanmaya çalışılan “doğal ve kültürel varlıkların korunması” olgusu, yalnız öznel bilincin parçası olarak değil, aynı zamanda bilimsel bilginin nesnesi olarak da anlamlandırılmayı ve anlaşılmayı hak etmektedir.
İnsanın geçmiş deneyimlerinden oluşan “süzülmüş birikim geleneği”, var oluş süreçleri
ve nedenleri, geçmişin hafızasında gizlenmiş olarak durmaktadır. “Bugün”ün anlaşılması ve “gelecek”in kurulabilmesi, “geçmiş”in her türlü belgesine, kanıtına, doğru ve güvenilir bilgisine erişilebilmesine bağlıdır. Bu tespit, “bugün” ortadan kaldırılan, yok edilen her şeyin, varlık bilgisi yok edilen bir bilgi kaynağı olduğu anlamına gelmektedir.
Doğal ve kültürel varlıklar, bu bilgi kaynaklarından en temel olanlarıdır. Doğayı, kültürü ve mekanı bir bilgi kaynağı olarak görmek, onun nasıl okunması, korunması ve geleceğe taşınması gerektiğini bilmek sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir.
Tüm bilim alanlarının kendi sınırlarını yeniden sorgulamaya başladığı günümüzde, doğal ve kültürel varlıkların korunması olgusu, diğer uzmanlık alanlarından daha karmaşık ve dinamik bir ele alışı gerektirmektedir. Bu nedenle koruma konusunda süreç içinde edinilen deneyimlerle oluşturulan politika, mevzuat, ilke kararları, teknik yaklaşım ve uygulama araçları gibi hususların yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda Kentleşme Şurası’nın “Kentsel Miras, Mekan Kalitesi ve Kentsel Tasarım” başlığı altında örgütlenen Komisyonunun, bu tartışmaların bilince çıkarılmasında önemli bir fırsat olarak görülmesinde yarar bulunmaktadır. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, bu sorgulama ve güncellemelerin, gündelik politikaların kullanım gereksinimleri temelinde değil bilimsel temelli esaslar çevresinde yapılması gerekliliğidir.
İnsanlık tarihi, sürekli olarak bir doğayla baş etme mücadelesi biçiminde yazılmıştır. Bir başka anlatımla insanlık tarihi, doğayla ve kültürler arasında süre giden bir çatışmanın tarihidir.
Üretim ilişkilerinde meydana gelen her değişim sonrasında yaşanmaya başlanan “yeni”
koşullar, “eski”yi tümden reddedip, dışlamak yerine onu içine alır ve dönüştürür. Toplumsal bilince, eski ile yeninin çatışması olarak yansıyan bu dönüşüm, ekonomik değişim değerinin yüceltildiği piyasa koşullarının gündem önceliklerini belirlediği durumlarda, doğal ve kültürel varlıkların aleyhine gelişmelerle sonuçlanmaktadır. Oysa doğal varlıkları ve kültürel olguları, sanayileşmiş ekonominin üretiminden ayıran en önemli yön, onların biricik ve sürekli olma özelliğini taşımalarıdır. Bir başka anlatımla var oldukları ve üretildikleri bağlamla birlikte ortaya çıkan biçim, form ve içerikler, sistemin rasyonelleri doğrultusunda dönüştüğünde, özünde sakladığı “bilgi” de manipüle olmakta, değişmekte ya da yok olmaktadır.
Buna doğanın dönüşmesi de dahildir. Doğanın var olma biçiminin salt insan gereksinimlerine ve kendilerine hak olarak gördüklerinden vazgeçme özverisine endeksli olması, bir süre sonra ciddi bir paradoksu da beraberinde getirmektedir. Kültürlerin vazgeçemedikleri unsurlar, kişisel hak olarak özel kazanımları oluşturmakta, vazgeçebildikleri ise toplumsal hak olarak kamunun kullanımına bırakılmaktadır. Özveri sınırı, hiç kimse tarafından kendi adına çizilmemektedir. Bu noktada gerek doğal varlıkların ve gerekse kültürel olguların korunması meselesinin salt bir düzenleme, mevzuat, teknik yeterlilik meselesi olmadığı, konunun toplumsal, etik duruşla ilgili olduğu vurgulanmalıdır.
Türkiye’de koruma anlayışının gelişimi, doğal ve kültürel alanların/varlıkların ele alınışına ilişkin yaklaşımların zaman içinde geçirdiği dönüşüme de işaret etmektedir. Cumhuriyet dönemi öncesinde kültürel koruma yaklaşımları, taşınabilir eserlerin ve anıtsal yapıların korunması gibi noktasal ölçekte ve bireysel girişimler olarak tariflenebilirken, doğal çevrenin korunması ne kamunun ne de toplumun ağırlıklı gündemini oluşturmakta idi.
Cumhuriyet dönemi ile ulus ideolojisinin göstergesi olan kültürel varlıklar / alanlar önem kazanırken, doğal alanların ekonomik gelişmenin kaynağı olarak görülmesi anlayışı günümüze kadar uzanmıştır. Nitekim Cumhuriyet döneminde kültürel alanların korunmasına ilişkin karar sürecini etkileyen ilk düzenleme 1951 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun (GEEAYK) kurulması ile olmuş; ilk yasal düzenleme ise 1973 yılında yürürlüğe giren 1710 sayılı yasa ile olmuştur.
Kuşkusuz doğal ve kültürel varlıkların / alanların korunmasının yasal ve örgütsel
düzenlemelere konu olmasında, ülkemizdeki koruma bilincinin ve koruma talebinin
artmasının ve koruma konusundaki uluslar arası gelişmelerin etkisi olduğu vurgulanmalıdır.
Ancak ne yazık ki ülkemizde yaşanan sürecin bugün itibariyle özetlediği görünüm, doğal ve kültürel varlıkların ekonomik gelişmelere koşut olarak ekonomik değişim değeri olarak ele alındıkları yönündedir. Özellikle günümüzde kültürel varlıkların /alanların öncelikle Anayasa ile güvence altına alınmış olmasına ve koruma alanlarına özel olarak çıkarılmış olan 2863 sayılı yasanın getirdiği çerçeveye rağmen, 5366 sayılı yasa ile kentin dönüşüm alanları olarak telakki edilmiş olması, doğal alanların yanı sıra kültürel varlıkları da ekonomik gelişmenin
potansiyel kaynakları olarak gören bir politikanın kurumlaşmaya başladığının göstergesi olarak okunabilir.
Doğal ve kültürel varlıkların / alanların, “varlık değeri” yerine ekonomik kullanım değerinin önemsenmesi, bir başka anlatımla kullanımı yoluyla elde edilecek rantın maksimize edilmesinin hedeflenmesi, ilgili aktörlerin konunun farklı / karşıt tarafları olmasını nedenlemiştir. Buna göre rant değeri, toplumsal / kamusal yararın yerine geçmiştir.
Doğal ve kültürel varlıkların korunması, temel olarak kamusal bir eylemdir. Bu nedenle koruma kararlarının, kamu yararı-toplum çıkarı lehine ortak bir yaklaşım olarak benimsenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda her ne nedenle olursa olsun özel yatırım taleplerinin kamu yararı ile çelişmesi durumunda kamudan yana tavır alınması gerekmektedir. Bu, doğal ve kültürel varlıkların gözden çıkarılabilir, yatırımlar için potansiyel taşıyan ve ekonomik çıkar elde etmede potansiyel taşıyan alanlar olarak görülmesine son verilmesi anlamına gelmektedir. Doğal ve kültürel alanlar, geçmişe ilişkin referans noktaları olarak görülmeli ve bu önemli tarihi-kültürel-doğal belgenin korunması, taşınır eski eserler kadar önemsenmelidir.
Değişmez ve üzerinde uzlaşılmış bir kamu politikasının oluşturulması, doğal ve kültürel varlıkların korunmasına ilişkin nesnel ölçütlerin oluşturulmasını da kolaylaştıracaktır.
Mekanın siyasallaşması hiç kuşku yok ki yeni değildir. Ancak son yüzyılda mekan, hiç
olmadığı kadar siyasallaşmış, aktörlerin iktidar çatışmalarının nesnesi olmuştur. Öte yandan ekonomik ve toplumsal yapı gelişmiş, ilişkiler kolay kavranamayacak kadar karmaşık ağların parçası haline gelmiştir. Bu tespit, mekanın siyasallaşması kadar önemli bir başka alanı daha işaret etmektedir: Mekan, eski algıların ötesinde yeni anlamlandırma ve yorumlama yeteneğini, kavrayış becerilerini gerektirmektedir. Basit, steril, rafine ekonomik ve toplumsal ilişkilerin üzerinde cereyan ettiği mekanların / coğrafyaların, kontrol edilebilir ve yönetilebilir rasyonellerle ele alındığı planlama anlayışları geride kalmıştır; buna karşılık karmaşıklaşan,
yeni bir zaman / mekan kavrayışına ulaşan ilişkiler, atomize ölçekte politize olan bireyin de rol kaptığı bir sahneye dönüşmüştür. Çok aktörlü hale gelen oyun, mekansal olarak düzenleme görevini üstlenmiş olan planlamanın rasyonellerini de değiştirmiştir. Buna göre planlama artık değişen yeni koşulları kavrayabilmesine bağlı olarak, çözüm geliştirme becerisine sahip olacaktır.
Bu noktada tartışılması gereken önemli hususlardan biri de, siyasal çekişmelerin ve
paylaşımın arenası haline gelen mekanın, siyasallaşmadan arındırılması ya da siyaset üstü bir anlayışla yönetilip yönetilemeyeceğidir. Belki de bu tartışma, yapısı itibariyle politikanın nesnesi haline gelen mekanın, tüm siyasetlerin ifade bulduğu bir alan haline getirilmesi yoluyla açınım kazanacaktır. Bu, mekan üzerindeki çatışma ve paylaşımların, demokratik bir yapıya kavuşturulması anlamına gelmektedir ki, doğal ve kültürel varlıkların / alanların da, kendi varlık değerleri ile var olmaya devam edebilmelerinin önünü açacaktır. Bir başka anlatımla, doğal ve kültürel varlıkların bir çatışma alanı olmaktan çıkarılmasının en önemli aşaması, mekan ve planlama mekanizmasının bizzat kendisinin demokratikleşmesine bağlıdır.
İçerik ve Yöntem: “Kentsel Miras”
Kentleşme Şurasının tüm komisyonlardan beklediği sonuç çıktısı, stratejik yaklaşımın
temel ele alış biçimi olan “ana sorun alanlarının tespiti”, “stratejiler”, “eylemler” ve “göstergeler” üzerinde görüş oluşturulması ve bunun analiz tablosu üzerinde belirtilmesidir.
Bu çerçeve temel alınmak suretiyle “Kentsel Miras, Mekân Kalitesi ve Kentsel Tasarım
Komisyonu” Raporunun, “Kentsel Miras” alt başlığı altında yapacağı tespit, sorun ve eylem değerlendirmeleri, 6 eksen doğrultusunda ele alınmıştır.
Birinci başlık altında “terminolojiler, tanımlar, kavramlar ve ölçütler” ncelenmektedir.
Gerek Uluslar arası anlaşma / sözleşme / deklarasyonlarla belirlenen, gerek ülkemiz
mevzuatının tariflediği ve gerekse koruma pratiğinin içinden çıkan farklı nitelendirmelerin, doğal ve kültürel mirasın korunması alanında yarattığı etkiler saptanmakta, sorun alanları tariflenmekte, strateji ve göstergeler geliştirilmektedir. Bu bölümün temel amacı olarak uygulama ya da yorumlamadan kaynaklanan farklılıkların, çakışmaların ya da zıtlıkların, ortak mutabakatla anlamlandırılması ve gerekli düzeltmelerin yapılarak uygulanmasının sağlanması gerekliliğine dikkat çekilmesi ögörülmektedir.
İkinci başlık doğal ve kültürel mirasın korunmasına ilişkin halen yürürlükte olan “yasal çerçeve”ye ilişkin sorunların tespiti, sorunların ve eylemlerin geliştirilmesidir. Özellikle 1980 sonrasında kentleşme ve planlamanın örgütlenmesinde söz konusu olan çok yetkili yapı ile uygulamayı yönlendiren mevzuatlardaki çokluk ya da bunların çapraz örtüşmelerinden kaynaklanan sorun alanları, kent içinde ve çeperinde kalan doğal ve kültürel varlıkların
korunması meselesinin doğrudan ilgi alanı içine girmiştir. Bu başlık altında koruma mevzuatı asal olmak üzere, koruma alanını dolaylı olarak etkileyen ilgili mevzuatın değerlendirilmesi yapılmış; sorunlar ortaya konmuş ve gerek mevzuat gerekse kurumsal yetkilendirme anlamında öneriler geliştirilmiştir.
KENTSEL MİRAS, MEKÂN KALİTESİ VE KENTSEL TASARIM
Raporun Kentsel Miras başlığı altında yer alan Üçüncü alt başlığında “koruma konusundaki örgütlenme – aktörler” ele alınmıştır. Bu bölümde ulusal ve uluslararası düzenlemelerin parçası olarak gerçekleştirilen mevzuatın öngördüğü yetki çakışmaları, karar verici otoritenin çok parçalı yapısı, karar mekanizmaları ile uygulayıcı kurumlar arasındaki ilişkiler gibi hususların koruma pratiğini etkileme dinamikleri ortaya konulmaktadır. Ancak öte yandan da koruma konusunda karar sürecinin dışında kalan mülk sahipleri, kullanıcılar ve yatırımcıların beklentileri ile medya, sivil toplum örgütleri ve meslek odalarının tutumları ele alınmakta ve tüm bu aktörlerin koruma pratiğine müdahil olma biçimleri tartışılmaktadır. Bu
başlık planlamanın ve koruma olgusunun demokratikleştirilebilmesi ve aktörlerin yapabilir kılınması için gerekli açınımları sağlamakta ve öznelerin beklentilerinin ortaya konması amaçlanmaktadır.
Dördüncü alt başlıkta doğal ve kültürel varlıkların korunması amacıyla mevzuatın öngördüğü çerçevede yerel ve merkezi yönetimlerce kullanılan “finansman kaynakları” incelenmektedir.
Bu başlık altında mevcut kaynaklara ilaveten mevzuatta oluşturulan düzenlemelerle 2004’ten bu yana getirilen yeni ekonomik olanakların kullanılma biçimleri (veri elde edilebilen kentler üzerinden) örneklenmekte ve işleyişe ilişkin sorunlar tartışılmaktadır. Böylelikle mevcut fırsatların geliştirilmesinin yanı sıra, koruma konusunda özendirici yeni olanakların yaratılması için olası çerçevelerin tartışılması hedeflenmektedir.
Beşinci alt başlık “korumanın sosyal ve kültürel boyutu” üzerinde durmaktadır. Kentlerin merkez ve üretim fonksiyonları ya da yasadışı yapılaşmış alanları ile kuşatılan mekansal / kültürel koruma alanları, sosyal anlamda sorunlu bölgelerdir. Ancak öte yandan da karar vericilerin bu sorunların çözümüne yönelik geliştirdiği çözümler, alanda yaşayan insanların ve yaşamın korunmasını öngörmemekte ve seçkinci öneriler olarak nitelendirilmektedir.
Öte yandan doğal alanlarda tarımsal üretimle ilgilenmekte olan sosyal kesim ise yüceltilen kentli kültürü karşısında marjinalleşmektedir. Buna karşılık oluşan yeni, steril çevrelerin yarattığı memnuniyetsizlik de giderek artmaktadır. Bu paradoksun aşılması için yeni bir kentlilik bilincinin ve kentsel kimliğin oluşturulmasında doğal ve kültürel koruma alanlarının bilgisinden nasıl yararlanılabileceği, korumanın mesleki, sivil ve kamusal etiğinin ve eğitiminin ne olması gerektiği soruları, bu alt başlığın temel vurgu noktalarını oluşturmaktadır.
Altıncı alt başlık “planlama, projelendirme ve uygulama” meselelerini yapı, sokak, alan ve kent/bölge ölçeklerinde ele almaktadır. Kentlerin son zamanlardaki yeni büyüme/gelişme stratejileri, yayılarak büyümenin yanısıra, yoğunlaşarak büyümeye yönelmiştir. Sermaye birikim süreçlerinin yapısına ilişkin bu tercih, mevcut kent içinde ve/veya çeperinde kalan doğal ve kültürel mirasın, potansiyel gelişme alanları olarak görülmesini nedenlemiş ve üzerlerindeki rant baskısını arttırmıştır. Bu gelişme kentlerin planlanmasını, “kamu yararı” odaklı rasyoneller yerine özel yararlara odaklanan hedeflere yönelttiği gibi, korunması gerekli alanlara ilişkin karar süreçlerini, planlama sürecinin öngördüğü biçimde yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru değiştirmeye başlamıştır. Koruma sürecini manipüle eden yeni dalga kentleşme pratiklerinin de ele alındığı bu bölümde, sorun tespitlerinin yanı
sıra bu sorunların çözümüne yönelik strateji ve eylemler oluşturulmaktadır.
Yöntemsel olarak doğal ve kültürel varlıkları doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen mevzuat, ülkelerin koruma pratiklerinin genel çerçevesini oluşturan uluslararası anlaşmalar, koruma konusundaki ulusal ve uluslararası literatür, raporun temel kaynaklarını oluşturmaktadır.
Kuşkusuz Komisyonu oluşturan üyelerin akademik, kamu, özel sektör ve sivil alanda
edindikleri deneyimler, bilgi birikimleri, bir diğer önemli kaynağı oluşturmaktadır.
İçerik ve Yöntem: “Mekan Kalitesi ve Kentsel Tasarım”
Konunun Mekân Kalitesi ve Kentsel Tasarım boyutları aşağıdaki sıra içinde
değerlendirilecektir:
1. Tanımlar
2. Mevcut Durum Değerlendirmesi ve Sorunlar
3. Çözüm ve Stratejilerin Belirlenmesi
4. Eylem Programlarının Tanımlanması
5. Performans Ölçütlerinin Saptanması
yapılacaktır.
Devamı için bkz: http://www.bayindirlik.gov.tr/turkce/kentlesme/kitap5.pdf
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder